LOKMAN HEKİM – SADE BİR HAYAT

Gerçek Tıp – Yitik şifanın izinde ( Sade bir hayat )

Antibiyotik Yerine Kekik Kullanamı Başladı – Kekik Yağının Gücü!

Posted by Site - Yönetici Nisan 11, 2017

Antibiyotik Yerine Kekik Kullanamı Başladı.

Kekik Çayı Nasıl Hazırlanır ve Nasıl Kullanılır

Şimdi sizlere antibiyotik kadar etkili ve antibiyotiğin zararlarının hiç birisine sahip olmayan bir bitki var,adı da kekik desem inanırmısınız?…
Dünya sağlık örgütü açıkladı; Artık antibiyotikler fayda sağlamıyorlar bu yüzden yeni bir antibiyotik çeşidi üretilene kadar hastaların Kekik bitkisi kullanmaları konusunda uyarıda bulundular!..Ayrıca doktorların kekik bitkisinin,çayından,yağından ve suyundan faydalanma yöntemlerini hastalara anlatmalarını istediler.

Evet,malesef artık antibiyotiklerin işi bitti ve bakteriler antibiyotiklere karşı direnç sağladığı için antibiyotikler hastalıklara karşı fayda sağlamıyor,tıp dünyası çaresiz çünkü yeni bir antibiyotik çeşidi üretilmezse bir çok insanın ölebileceğini söylüyorlar…

Bu konumuzda artık bir çok bakteri ve hastalığa karşı etkisiz kalan,yan etkilerinin ve zararlarının saymakla bitmediği atnibiyotiklerin yerine,antibiyotiklerden daha etkili; Antimikrobik, antioksidan, antikansorejen, antidiyabetik, antikolestremik, antispazmodik, antiromatizmal etkilere sahip olan kekik bitkisinden bahsedeceğiz!..

Kekik tam bir tabiat harikası ve Türkiyede bolca bulunuyor,üstelik en çok çeşidi de Türkiyede mevcur. Vücudu adeta bir zırh gibi koruyan ve aynı zamanda da iyileştiren kekik Türk halkı için doğal bir ilaç ve hatta bir nimet. Peki,hayat kurtaran ve artık antibiyotiklerin yerini alacağı için,evimizden eksik etmemiz gereken kekiği nasıl almalı ve nasıl kullanmalıyız?

Kekik Bitkisinin Etken Maddeleri?

Kekik eterli uçucu yağ; Thymol (%50 civarında), Carvacrol, Borneol, Cymol, Pimen, Tanen ve flavonlar içerir.
Türkiye’de Origanum, Thymus, Thymbra, Saturaje, Sideritis ve Salvia cinsi kekikler yoğun olarak yetişmektedir, bu kekik çeşitleri sağlık açısından en çok faydalı olanlarıdır

Bakteriyel enfeksiyonlar için özel olarak tasarlanan antibiyotikler, doktorların alanına giren sorunların çoğuna karşı gözde ilaçlardandır. Ancak kekik yağının faydaları zararlı yan etkileri olmaksızın bazı antibiyotiklere üstünlük sağlıyor .

Ne yazık ki, çoğu tıp doktorunun öngördüğü antibiyotiklerin bugün antibiyotik direncine neden olması, iyi bakterilerin yok edilmesi (probiyotikler), vitamin emiliminin azaltılması ve sızdırmaz bağırsağa neden olan sindirim astarına zarar verilmesi gibi bir çok tahrip edeci yan etkileri bulunmaktadır.

“Antibiyotiğin geniş spektrumlu olarından kullanmak, birkaç düşman hedefini ortadan kaldırmak için özel bir operasyona keskin nişancı ekibi göndermek yerine bir şehre nükleer bomba atmaya benzer.”
İyi haber şu ki, antibiyotiklere alternatif olarak inanılmaz doğal bir yöntem var ve bu da kekik özü yağı (keklik yağı olarak da adlandırılmaktadır). Kekik yağları, güçlü anti-bakteriyel ve anti-fungal özelliklere sahip iki güçlü karvakrol ve timol bileşiği içerir.

Geçtiğimiz Ağustos ayında, Wall Street Journal muhteşem bir yazı yayınladı: Antibiyotiklerin aşırı kullanımı ve ihtiyaç duyulmadığında geniş spektrumlu ilaçların reçetelenmesi, bir dizi probleme neden oluyor. Antibiyotikler dirençli enfeksiyonların büyümesini teşvik ederek, ilaçların tedavi edilmesi planlanan bakterilere karşı daha az etkili olmasını sağlayabilir ve vücudun gıdaları sindirmek, vitaminler üretmek ve diğer işlevlerin yanı sıra enfeksiyonlardan korunmaya yardımcı olan iyi bakteri (probiyotikler) de yok ediyor.

Antimikrobiyal Kemoterapi Dergisinde Temmuz ayında yayınlanan bir çalışmada, Utah Üniversitesi’ndeki araştırmacılar ve CDC, hekimlerin % 60’ının antibiyotik reçete ettiğini ve geniş spektrumlu olanları seçtiklerini tespit ettiler.Tabiki bu veriler Amerika kaynaklı verilerdir,malesef Türkiyede bu oran %80 civarındadır.

2011 yılında Pediatrics dergisinde yayınlanan çocuklarla ilgili benzer bir araştırmada, antibiyotiklerin reçete edildiği zaman, reçete edilmesinin sebebinin çoğunlukla solunum yolları enfeksiyonundan dolayı olduğu görülmüştür,bu oranın % 50 olduğu tespit edilmiştir.
Her iki çalışmada,antibiyotiklerinin yaklaşık% 25’inin, viral enfeksiyonlar gibi koşullar için kullanılamadığı ortaya çıkmıştır.

Keklik Suyu ve Kekik Yağı Antibiyotik Yerine Reçete Edilebilir!..

Nane ailesi ( Labiatae ) yağı kokusunun bir üyesi, pizza sosuna koyduğun şey değildir. Akdeniz’de bulunan tıbbi nota kekik, uçucu yağı çıkarmak ve şifa veren bileşiklerini korumak için damıtılır.

Kekik suyu olarak bilinen, kekiğin damıtılması ile elde edilen suyun faydaları neler?
Damıtma sırasında yağın altında biriken damıtık su, “kekik suyu” olarak kullanılır. Kekik suyunun son yıllarda kullanımı yaygınlaştı, marketlerde bile satılmaya başlandı.Kekik suyu özellikle mide-bağırsak sorunlarında iyi gelmektedir; ağrıları giderir, safra salgılanmasını artırır, hazmı kolaylaştırır. Kolesterolü, kan şekerini düşürür. Tansiyonu dengeler. Kanseri önler. Mikropları öldürür.

1 kilo kekik yağını üretmek için 1000 kilo yabani kek kullanılması gerekir,halk tıbbında dünyanın 2,500 yılı aşkın bir zamandır en çok kullanılan değerli bir bitkisidir.
İyileştirici bileşik olan karvakrol(carvacro), tartışmasız kekik yağının bu kadar güçlü olduğunu açıklayan en önemli bileşendir.

800’den fazla çalışma, araştırmanın tedavi kapasitesini oldukça desteklediğini vurgulayan, bilimsel kanıta dayalı literatür için dünyanın 1 numaralı veritabanı olan PubMed’deki carvacrol’ı referans gösteriyor. Ne demek istediğimi anlamanız için, carvacrol’un nelere iyi geldiği aşağıdadır;

Kekik Yağının Faydaları Nelerdir,Kekik Hangi Hastalıklara İyi Gelir?

Bakteriyel enfeksiyonlar
Mantar enfeksiyonları
Parazitler
Virüsler
Iltihaplanma
Candida
Alerjiler
Tümörler
Böbreklerde ve mesanedeki mikropları öldürür.
Bağırsak iltihabını iyileştirir.
Bedeni kuvvetlendirir
Hazmı kolaylaştırır.
İştahsızlığı giderir.
Sinirleri kuvvetlendirir.
Kalp çarpıntılarını keser.
Salgı bezlerinin düzenli çalışmasını sağlar.
İdrar söktürür.
Adet düzenleyicidir.
Bağırsak solucanlarının düşürülmesine yardım eder.
Afrodizyak özelliği vardır.
Hastalıklara karşı direnme gücünü artırır.
Çocuklarda görülen kansızlığı giderir.
Kan dolaşımını düzenler.
Müzmin öksürük, astım, bronşit ve zatüreede faydalıdır. Grip, nezle ve anjinde şikayetlerin azalmasına yardımcıdır.
Kekik suyu ile banyo romatizma ağrılarını dindirir.
Kandaki şeker miktarını azaltır.
Kekik Bitkisi Bizi Hangi Hastalıklardan Koruyor?

Kekik mikrop öldürücü özelliği ile antiseptik, antimikrobik bir bitkidir. Ayrıca içeriğindeki maddelerle vücutta hücre koruma sistemlerini güçlendirmesiyle antioksidan, kanser oluşumunu engellemesiyle antikanserojen, her türlü karın ağrısı ve gaz giderici özelliği ile antispazmodik, romatizmal hastalıkları iyileştirmesiyle antiromatizmal, diyabet hastalığını engellemesiyle antidiyabetik ve vücuttaki kolestrol oranını ayarlamasıyla antikolestremik özellikler taşımaktadır. Bu özellikleri ile kekik, yaşlılığı geciktirmekte, tümör oluşumunu engellemekte, şeker hastalığına iyi gelmekte ve gıdaların bozulmasını doğal yollarla engellemektedir

Kekik Yağının Gücü!

Geçen Aralık ayında Journal of Medicinal Food , 5 farklı türde kötü bakterilere karşı kekik yağının antibakteriyel etkisini değerlendiren bir çalışma yayınladı. Anti-bakteriyel özellikleri değerlendirdikten sonra kekik yağı bu zararlı 5 türede önemli bir anti-bakteriyel özellik sağladığı görülmüştür.İlginçtir ki, en yüksek aktif özelliğe sahip E. Coli’ye karşı bile anti-bakteriyel özellik sağlamıştır; bu da, mide bağırsak sağlığını geliştirmek ve ölümcül gıda zehirlenmesini önlemek için düzenli olarak kekik yağının kullanılması gerektiğini gösteriyor.

İki yıl önce, Pakistanlı araştırmacılar, Reveasta Brasileira de Farmacognosia dergisinde benzer sonuçlar yayınladılar,ayrıca kekik yağının çeşitli türdeki kanser hücrelerini öldürme kabiliyetlerini kanıtlıyorlardı !

Birçok sağlık araştırması için bir kaç düzine çalışmada, kekik yağının zararlı antibiyotikler yerine kullanılabileceği doğrulanmaktadır. Araştırmalar sonucunda ulaşılan veriler kekik yağının doğal bir antibiyotik olduğunu kanıtlamıştır.

Örneğin, geçen yılın sonlarında , Avrupa Tıbbi ve Farmakolojik Bilimler Dergisi’ndeki bir araştırma,sıçanlarda metotreksat toksisitesine karşı koruma sağlamak için uygulanan karvakrolün dünyanın en tehlikeli bazı ilaçlarının yan etkilerini önlediği görüldü!

Mesela,Metotreksat (MTX), kanserden romatoid artrite geniş bir dizi sorunu tedavi etmek için yaygın olarak kullanılan bir ilaçtır. Tehlikeli yan etkilere sahip olduğu bilinen Türk araştırmacılar ve doktorlardan oluşan bir ekip, oregano’nun bu faktörleri tutma kapasitesini değerlendirdi, çünkü antioksidanlar ve anti-inflamatuar ilaçlar MTX’e karşı tam koruma sağlamada etkisiz kaldı.

Farelerde siyatik sinirdeki çeşitli belirteçleri değerlendirerek,karvakrinin, MTX ile tedavi edilen farelerde pro-inflamatuarı ilk kez azalttığı gözlemlendi. Araştırma dünyasında nispeten yeni bir konsept olarak, “çığır açan” bu araştırmanın öneminini anlamanız için,bu sonuçları test eden daha bir ok araştırmayı örnek gösterebiliriz!.. Benzer şekilde Hollanda da araştırmacılar, kekik yağının “oral demir tedavisi sırasında kalın bağırsakta aşırı büyümeyi ve kolonizasyonu önleyebileceğini” de göstermiştir. Demir eksikliği anemisini tedavi etmek için kullanılan oral demir tedavisi, Mide bulantısı, ishal, kabızlık, mide ekşimesi ve kusma gibi gastrointestinal sorunlardan oluşan bir seri yan etkidir.

Kekik Alırken Nelere Dikkat Etmeliyiz Kekiğin Yan Etkileri Var mıdır?

Kekik alırken; yeni mahsül ve dalında kurutulmuş demet halinde satılanlar tercih edilmelidir. Kurutulurken sağlıklı ortamda kurutulup kurutulmadığını rengi ve kokusundan anlayabilirsiniz. Rengi canlı, kokusu keskin olmalıdır.Güneş görmeyen yerde, Koyu renkli şişelerde, serin bir ortamda saklanmalıdır.

Önerilen dozlar aşılmadığında bilinen hiçbir yan etkisi yoktur.Fakat alerjik bünyeli kişilere önerilmez.Tiroid bezinin işlevini arttırabilir. Bu nedenle guatr hastalarının kekik yağını kullanmaması tavsiye edilmektedir.

Kekik yağı ve kekik suyu en fazla 2-3 hafta boyunca kullanılır,ardından 15 gün ara verilip terar kullanmaya başlaya bilirsiniz.Kurutulmuş kekik otu, gebe kadınlar için gayet iyidir ancak kekik yağını kullanırken hamile kadınların dikkatli olmaları ve bunu doktorun talimatı olmadan asla kullanmamaları gerekir.

Kekik Çayı Nasıl Hazırlanır ve Nasıl Kullanılır?

Kekik çayı, içerisindeki en etkili madde olan eterli uçucu yağın (Thymol) yitirilmemesi için hiçbir zaman kaynatılmaz! Yarım veya bir tatlı kaşığı kurutulmş, ince kıyılmış kekiğin üzerine, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar su dökülür, üstü kapatılarak 8-10 dakika demlendirilir ve süzülür. Günde 2-3 bardak yeni demlenmiş olarak, aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan ve yudumlanarak içilir. Çayının yapımı çok kolay ve ferahlatıcı bir etkisi var, sinirleri yatıştırıcı, mideyi rahatlatıcıdır. Boğaz tahrişi, öksürük, gribal enfeksiyonlarda kullanılmanızı şiddetle tavsiye ederim.

Sabahları bir bardak kekik çayını içtiğinizde vücudunuzda iyi ve güzel şeylerin harekete geçtiğini hissedeceksiniz. Özellikle soğuk havalarda şifa niyetine hasta olmasanız da içmenizi öneririm.

Kaynak : saglikkuthuphanesi

Posted in Diger Konular | Etiketler: , , , , , , , | Leave a Comment »

HACAMAT TEDAVİSİ BİZE KİMDEN KALMIŞTIR?

Posted by Site - Yönetici Şubat 14, 2017

hacamathacamat-nasil-yapilirsac-kesmeden-hacamat-yapilir-milokmanhekimhacamathacamat-tedavisi-hacamat-tedavisi-bize-kimden-kalmistir

HACAMAT TEDAVİSİ BİZE KİMDEN KALMIŞTIR?

Hacamat tedavisi bize kimden kalmıştır birazda bundan bahsedelim.

Peygamber Efendimiz(s.a.v);

Sizin tedavi olmak için başvuracağınız en iyi çare Hacamattır (Nesei)

Cabir(r.a)dan Peygamber Efendimiz(s.a.v) Şöyle buyurmuştur:

Eğer kullandığınız ilaçlarda bir hayır varsa veya hayır olacaksa bu kan aldırmakta bal şerbetinde ve ateşle dağlanmakta olur.Fakat ben dağlanma ile tedaviyi yasaklıyorum.

Abdullah b.Abbas(r.a) Şöyle demiştir:

Peygamber Efendimiz(s.a.v) Miraç gecesinde meleklerden hangi topluluğa uğradımsa bana ümmetine kan aldırmayı emret diye tavsiye ettiler.

Tirmizi bir Yahudi Peygamber Efendimize(s.a.v) sihir yaptı hastalık mukaddes zatına ulaşınca mübarek başının tepesinden hacamat yaptırdı ve yine Peygamber Efendimiz(s.a.v)’e Yahudi bir kadının zehirli koyun etinden ikram edip yedirmesi sonucunda zehir mübarek vucuduna yayılınca Cebrail(a.s) gelerek Hacamat olmasını tavsiye etmiş ve Peygamber Efendimiz(s.a.v) Hacamat olarak bu zehirden kurtulmuşlardır.

Peygamber Efendimiz(s.a.v):

Her kimin Dinden ve İmandan payı olmaz ise Hacamat yaptırmak ona güç gelir.

Peygamber Efendimiz(s.a.v)’in yaptığı ve yapılmasını istediği her işlerin şüphesiz bir anlamı ve hikmeti vardır. Onun hayatı bizim için örnektir. Ameller niyetlere göre değer kazanır. Sünnete uymak niyetiyle ve bize emanet olan vücudumuzun sağlığına kavuşması için yaptırdığımız hacamat bir ibadet değeri taşır.

 

HACAMAT NASIL YAPILIR?

Mihcam Aleti ile veya Jiletle yapılır.Şişeler ağrıyan bölgelere tutturulur.Şişeler yarım saat ağrıyan bölgede pis kanı toplar şişelerin yarım saat beklemesi sonucunda orası iyice uyuşur sonra şişeler çıkarılır ince ince jiletle kesikler atılır sonra şişeler tekrar çizik atılan yerlere takılır böylece vücuda zarar veren fazla ve pis kanlar o şişede toplanır.Jiletle atılan bu çizikler o kadar ince atılır ki yaraların üzerinde kabuk dahi oluşmaz yaralar bir günde iyileşir atardamar veya kılcal damarlara asla zarar vermez.

Kanın Alınma Şekilleri

Deri hafifçe bir neşter ile çizilir ve üzerine ağzı geniş bir cam kavanoz (eskiden bu işlem için boynuz kullanılırmış) kapatılarak emici gücün etkisi oluşturulur ve kirli kan vücuttan çıkarılır. Bu yöntem vücudun değişik yerlerine uygulanılmakta ve hasta organa yakın yerler özellikle tercih edilmektedir. Örneğin peygamberimiz baş ağrısından dolayı alnının her iki yanından ,zehirlenmeden dolayı her iki omuz başı arasından ,topuğundaki bir incinmeden dolayı da ayağının üzerinden kan aldırmıştır.(6)

İkinci kan aldırma yöntemi ise ön kolun üst kısmından girilerek direkt damardan alınmasıdır. Genel kan dolaşımından alınan bu kan derin vücut dokularındaki kirlenmiş kanın dışarıya çıkmasını sağlamaktadır.

(6) E. Davud Tıp H. 3859. 3860, Tirmizi Tıp H. 2052, İ. Mace Tıp H. 3484. 3484

MEVSİM OLARAK ZAMANI

Hacamat sıcaklar bastırdığı zaman yapılır. Sıcaklar bastırdığı zaman ilkbaharın sonu,kiraz çıktığı zaman Mayıs-Haziran aylarıdır.”Sıcak şiddetlendiği zaman hacamat ile yardım isteyin” Hadis-i Şerif

AYIN HANGİ GÜNLERİNDE YAPILMALI(Hacamat Hicri ayın günlerine göre yapılır)

Her ayda hacamat olabileceğin 4 gün vardır o geçti mi, diğer ay beklenecek. Hacamat gökteki ayın (HİCRİ)17-19-21-15 nci günlerinde yapılmalıdır. En faydalısı 17 nci gündür. Hacamat ayın ilk günlerinden 14’üne kadar(gökteki ayın büyüme günlerinde) faydalı değildir. 15 inden 21 ine kadar(Hicri ve tek günlerde) günlerde faydalıdır. 22 sinden 30 una kadar ay küçük olduğu için bedenler zayıf olur ve çıkan kan az olacağından faydası az olur(Bunun içindir ki ameliyatlar mümkünse ayın 14 ünden sonra yapılmalıdır.Bunun için denilmiştir ki; Kesilmesi istenen bir iş, ay küçülürken, yani 14 ünden 30 una kadar yapılmalı-Devam etmesi istenen bir iş de ay büyürken yani 1 inden 14 üne kadar yapılmalı.Mümkünse devam etmesi istenen bir işe ayın ilk çarşambası başlanmalı.-Bununla beraber ayın 1 inde ortasından ve sonunda bir işe başlama-Marifetname). Hadis-i Şeriflerde, tekli günler tavsiye edilmiştir. Bu günler içinde en çok faydalı olduğu gün ayın (Hicri)17 nci günüdür. Ondan sonra (Hicri)19, ondan sonra (Hicri)21, ondan sonra (Hicri)15 nci gündür.

HAFTANIN HANGİ GÜNLERİNDE YAPILMALI

Hacamat PAZARTESİ günü yapılmalıdır.Hakkında teşvik olup yasak olmayan tek gün pazartesidir. Haftanın üç günü hakkında hem teşvik edici, hem de yasaklayıcı Hadis-i Şerifler vardır. Eğer Pazartesi günü mümkün olmazsa, bu üç günde hacamat olunabilir. Bu günler; PAZAR, SALI, PERŞEMBE (Salı günü ayın, hicri 17’nci gününe gelirse hacamat için çok uygundur.)

HANGİ GÜNLERDE YAPILMAMALI

Haftanın üç günü hakkında teşvik olmayıp sadece yasaklayıcı Hadis-i Şerifler vardır. Bu üç günde yasak günlerdir; ÇARŞAMBA, CUMA, CUMARTESİ (Bu günlerde ameliyat, mümkünse yapılmamalıdır.) BU GÜNLERDE KESİNLİKLE HACAMAT OLMAMALIDIR. Hadis-i Şerif’te “Kim Çarşamba veya Cumartesi günü hacamat olurda bedeninde alaca hastalığı görürse, sadece kendini kınasın.”,”Cuma günü bir saat vardır, kim o saatte hacamat olursa mutlaka ölür.”, “Cuma, Cumartesi, Pazar günleri hacamat olmaktan kaçının.”

ŞÜPHELİ GÜNLER

Haftanın üç günü ise hem yasaklanmış, hem teşvik edilmiştir. Bunlar; PAZAR, SALI, PERŞEMBE günleridir. Eğer Pazartesi(Pazartesi en faydalı gündür) hacamat olmak mümkün olmaz ise bu günlerde olunabilir. Hadis-i Şerifler;”Kim Perşembe günü Hacamat olurda o gün hastalanırsa,o hastalıkta ölür.”, “Salı günü kan günüdür,o günde bir saat vardır ki o saatte kanama kesilmez.”

GÜNÜN HANGİ SAATİNDE YAPILMALI

En faydalısı güneş doğduktan 1 saat geçtikten sonraki 2 saattir(bu 2 saatten sonrada öğlen kerahet vaktine kadarda hacamat yapılabilir), bu mümkün olmazsa öğlen ikindi arası.

Bazı bilim adamlarına göre Ay ‘ın çekim kuvveti sadece med ve cezir (gel-git) hadisesi ile sulara değil ; aynı zamanda insanlara , hayvanlara , meyvelere ,ağaçlara topraklara , hatta madenlere dahi tesir etmektedir. “‘Güneşin tesiri harareti ile , ayın tesiri ise rutubeti iledir.” (13)

(11) K. Ummal 10/28126 (Benzar ve E. Nuaym’dan naklen)

(12) İ. Sina Kanun 1/212

(13) Ali Rıza Karabulut Tıbb-ı Nebevi sh. 377

Ayın ilk yarısında vücutta kan miktarı artmaktadır. Kan miktarının artmış olduğu bu dönemde insanlar kendilerini güçlü ve sağlıkl ı hissederler. İkinci yarısında ise kan miktarı azalır. Bu dönemde ise zayıflık hisseden insanların ağrıları artar. Daha geç iyileşirler. Kan dolaşımları ve bağışıklık sistemleri zayıflamıştır.

“ Ayın ilk yarısında (Dolunay halinde ) hararetle , rutubetin artmasından dolayı , damarlardaki kan çoğalır. Ayrıca dolaşımdaki kanın hızında da artma meydana gelir. Cinsel istekte kuvvetlenme olur. Yapılan araştırmalara göre bu dönemde ayın 11-21. günlerinde işlenen suçlar ve cinayetlerde belirgin artışlar olduğu tespit edilmiştir. Bu günlerde ayın cazibesi vücuttaki kanın hareketlenmesine ve vücudun dinç olmasına tesir ettiğinden dolayı kişiyi suç işlemeye müsait bir hale getirdiği gibi , sinir sistemine de tesir etmektedir “.(14)

Eğer insan vücudundaki kan hücreleri yanyana dizilecek olsaydı, 96.500 km’lik bir şerit oluşturacaklardı, yani dünyanın çevresini 2 kez dolaşmaya yeterli bir uzunlukta olacaklardı.

Minik bir kan damlasının %50’sinde, 5 milyon alyuvar, 10 bin akyuvar ve 250 bin trombosit vardır. Diğer yarısını ise plazma teşkil eder.

Bir akyuvarın kalbinizden başınıza gidip gelmesi yaklaşık 10 sn, ayak baş parmağınıza gidip gelmesi ise yaklaşık 1 dakika sürer. Bir gün içinde bu akyuvar vücutta binden fazla tur yapar.

Akyuvarlak saniyede 1.2 milyon tane olmak üzere kemik iliğinde yaratılır. Bir ömür boyunca buralarda yaklaşık yarım ton akyuvar yaratılır.

Eskiden beri hacamatın her türlü rahatsızlığa iyi geldiği düşünülmektedir. Frederick, savaşlarda sinirlerini yumuşatmak için hacamat yaptırırdı. XIII. Louis ise 6 ay içinde 47 hacamat yaptırmıştı.

HACAMAT NE ZAMAN YAPTIRILIR?

Hacamat hastalık için her mevsimde yaptırılır. Sünnet ilkbahar ve sonbaharda yaptırılandır.

Hacamat günlerinin en hayırlısı Pazartesi,Salı ve Perşembe günleridir Pazar günüde hacamat yaptırılır.

Acil durum söz konusu değil ise Cuma,Cumartesi ve Çarşamba günleri kan aldırmak tavsiye edilmemiştir. Ancak kan o kimse geldiğinde müstesnadır. Sağlıklı olup sırf sünnet için kan aldıranlar bugünlere uymaları gerekir hasta kimseler için gün ve mevsim söz konusu değildir. Hasta kimseler ihtiyaç duyduğu her zaman kan aldırabilirler çünkü bunda zaruret vardır.

Hacamat zamanlarının en hayırlısı Arabi aylarının 17,19,21,23,25. tekli günleridir.

HACAMAT YAPTIRMAK İSTEYENLER NE YAPMALI?

1- Aç karnına gelmeleri gerekir.

2- Eşiyle bir gün önceden ilişkide bulunmaması gerekir hacamattan bir gün sonrada ilişkide bulunmaması gerekir.

3- Hacamat olan kimse o gün fazla su içmez.

4- Acılı,tuzlu,ekşi yemekten çekinmek gerekir.

5- 48 saat hayvansal gıdalar yememesi gerekir

HACAMATIN FAYDALARI

Peygamber Efendimiz (Sallallahü aleyhi ve sellem) Hadis-i Şerif’de “Mirac’dan inerken hangi Melek cemaatine rastlasam. Ey Muhammed (Sallallahü aleyhi ve sellem)! Ümmetine hacamat olmalarını emret! dediler.” buyurmuştur.

Peygamber Efendimiz (Sallallahü aleyhi ve sellem) hayber’de zehirli koyun buduyla zehirlenildiği zaman, Cebrail Aleyhisselâm kendisine hemen kafasının arkasından hacamat yaptırmasını söylemiştir.

“Hacamat her hastalığa faydalıdır,uyanık olun hacamat olun.”

Kafadan hacamat olmak; delilik, cüzzam, gece körlüğü, alaca, başağrısı, diş, göz, kulak gibi hastalıklara ve daha birçok hastalığa şifadır. “Kafadan hacamat olmak her hastalığın ilacıdır”Hadis-i Şerif

Hacamat 70 hastalığa şifadır. Bunlardan bazıları; Kanser, cüzzam, delilik, alaca hastalığı,kısırlık ve daha bir çok hastalık. Kanser olup ameliyat olması gereken bir kişide, hacamattan sonra kanser kütlesinin yok olduğu görülmüştür. Hacamatta kanser’den kısırlığa kadar birçok hastalığa şifa vardır.

Hacamat iki türlü amaç için olur bunlar;

1-Korunma

2-Tedavi

(Tedavi amaçlı olduğu zaman,mevsim ve ayın günleri gözetilmez, ancak haftanın günleri gözetilmeye çalışılır.)

Hacamatın faydası akılla bilinebilecek bir şey değildir, nakille bilinir.

Hacamatın faydalı olduğu yaşlar, 2 yaş ile 60 yaş arasıdır.

Kadınların adet nedeniyle hacamata ihtiyacı yoktur görüşü yanlıştır. Adet şifayı gerektirmez, şifa için hacamat olmaları gerekmektedir. Efendimiz’in (Sallallahü aleyhi ve sellem) hanımları hacamat olmuşlardır. Kendilerine cin musallat olan kadınlara hacamat yapıldığı takdirde 6 ay cinler yaklaşamıyor.

Ayın 17 sinde hacamat olmanın 1 senelik şifası.

Hacamatta derinin altındaki uyuşuk kan alınıyor. Damardan kan vermekte faydalıdır ancak Efendimiz(Sallallahü aleyhi ve sellem) ve Selef bunu yapmamışlardır.

Büyük alimler 3 ayda bir hacamat olurlardı.

Hacamat 1 inden 14 üne kadar mekruh olur(faydasız).

Hacamat yapılmadan önce kiraz yenilmemelidir.(Mümkünse bir ay evvelden itibaren)

Hacamat açken yapılacak. Hacamattan evvel en az 8 saat bir şey yenmeyecek…

Ayın 17 nci günü Salı gününe denk gelirse hacamat olunabilir bu da çok faydalıdır.(Alimler yapılabileceğini uygun görmüşler)

Hacamat esnasında Ayet-el Kûrsi’nin olunması, hacamatın faydasını iki katına çıkarır.

(7 kere okunması gerektiğini söyleyenler vardır.)

Şeytanın vesveselerine karşı kalbin arkasından yapılan hacamat çok faydalıdır.

50 senelik kökleşmiş büyünün, hacamatla kaldırıldığı rivayeti vardır.

Çift uzuvlarda hacamat faydalıdır.(İki diz, iki ayak gibi…)

Kansızlık, şeker ve kan hastalıklarından birisi bulunan kişiler doktorun izniyle ve usta bir hacamatçıya en uygun yerden en fazla 1 kere hacamat olmalı…

Bir insan bünyesine, dayanıklılığına ve vücudunun kan oranının azlığına yada çokluğuna göre 1 yerinden, 8 yerine kadar aynı anda hacamat olabilir.

Bir kere hacamat olan bir kişi bir daha hacamat olması için en az 1 ay, ortalama 3 ay geçmesi gerekir.

Hacamattan sonra tuzlu, süt ürünleri ve hayvani şeyler yememeli, 1 gün önce 3 gün sonrasına kadar cimâ yapılmamalıdır.

Hacamat gününe ve şartlarına uyulmazsa şifa değil hastalığa sebep olur…

Hacamatçı işini ehli olmalı ve Hacamat yapılacak yerleri çok iyi bilmelidir.Hangi hastalık için nereden hacamat olunacağını hacamatçı bilmeyebilir. Bunu açıklayan kitaplar vardır, o kitaplara bakarak öğrenilmeli ve oralardan hacamat olunmalıdır.

Hacamat yaptırırken başta Sünneti Seniyye sonra da mesela şifasını istediğiniz hastalığa şifa yada zahiri ve Batıni hastalıklardan korunma niyetiyle yapılırsa daha iyi olur.

EN FAYDALI YERLER

-En faydalı yer Kâhildir (İki kürek arasının 10 cm üstü).

-Sonra Ehdeayn (2 kulak arkası).

Sonra kalbin arkasıdır

Hadisler

Ameller niyetlere göre değer kazanır. Sünnete uymak niyetiyle ve bize emanet olan vücudumuzun sağlığına kavuşması için yaptırdığımız hacamat bir ibadet değeri taşır. Çünkü ibadetlerimizi ve diğer görevlerimizi ancak sağlıklı bir bedenle tam olarak yerine getirebiliriz.

Peygamberimiz (s.a.s)’in yaptığı ve yapılmasını tavsiye ettiği işlerin şüphesiz bir anlamı ve hikmeti vardır. Onun hayatı bizim için örnektir: “Andolsun Allah’ın Resulu’nde sizin için Allah’ı ve ahireti arzu eden ve Allah’ı çok anan kimseler için (uyulacak) en güzel bir örnek vardır” (el-Ahzâb, 33/21).

Mirac gecesinde yanından geçtiği bir melek grubunun Peygamberimize: “ümmetine hacamatı emret!” diye söylediğini Abdullah b. Abbâs (r.a) rivayet etmektedir (Ali Nâsıf, et-Tâc, III, 203).

Hz. Peygamber (s.a.s) bizzat kendisi Ebû Taybe adında bir Haccâm’a hacamat yaptırmış ve başından kan aldırıp haccâma ücretini ödemiş ve şöyle buyurmuştur: “Kan aldırma yollarının en güzeli hacamattır. (yahut hacamat sizin en iyi tedavi yollarınızdır)”(Buhâri, Tıb 13; Müslim, Musakat 62, 63; Ebû Dâvûd Nikâh 26, Tıb 3).

Hz. Peygamber (s.a.s) ihramlı iken hacamat yaptırmıştır (Buhârî, Savm, 22; Müslim, Hac 87, 88; Ebû Dâvûd Menâsik 35). İhramlı iken saç kestirmemek şartıyla hacamatın caiz olduğu hususunda âlimler arasında görüş birliği vardır. Aynı şekilde Hz. Peygamber (s.a.s) oruçlu iken de hacamat yaptırmıştır. Yani kan aldırmıştır (Buhârî, Tıb II; Ebû Davûd, Siyâm 29).

Ebu Kesbe el-Enmari radiyallahu anh anlatiyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam basindan ve iki omuzu arasindan hacamat olur ve:

“Kim bu kandan akitirsa, herhangi bir hastalik için, bir baska ilacla tedavi olmasa da zarar gormez!” buyururdu.”

Ebu Davud, Tibb 4, (3859); Ibnu Mace, Tibb 21, (3484).

Nâfi (r.a)’den rivayet edildiğine göre İbn Ömer (r.a) (Kendisine): Nâfi, kan (fazlalaşmak suretiyle) beni yedi. Bunun için sen bana bir hacamatçı getir ve genç bir hacamatçı seç. Ne yaşlı ne de çocuk hacamatçı seçme demiştir.

Nâfi der ki; İbn Ömer (r.a) şöyle dedi: Ben, Resulullah (s.a.s)’den şu buyruğu işittim: “Hacamat olmak aç karnına daha faydalıdır. Hacamat olmak aklı ve hıfzetme (ezberleme) gücünü arttırır. Hâfız olanın da hıfzetmek kabiliyetini kuvvetlendirir. Artık kim hacamat olmak isterse Allah’ın ismini anarak perşembe günü hacamat olsun ” (İbn Mâce, Kitâbu’t-Tıb, 22).

İbn Hacer Buhârî şerhindeki Hacamat bölümünde özetle şu bilgiyi verir: Buhârı, Sahîhinde “Hangi saat hacamat olur” başlığı altında bir bâb açmış ve burada Ebû Mûsa’nın geceleyin hacamat olduğuna dair bir eseri ile Hz. Peygamber (s.a.s)’in oruçlu iken hacamat olduğuna dair İbn Abbâs (r.a)’ın bir hadîsini rivayet etmiştir.

İbn Hacer bununla ilgili olarak şöyle der: Hacamat olmak için uygun vakitler hakkında birkaç hadis vârid olmuş ise de hiçbiri Buhârî’nin sözkonusu ettiği şarta uygun değildi. Bana öyle geliyor ki: Buhârî hacamat işinin ihtiyaç olduğu zaman yapılabileceğine ve bunun belirli bir vakte bağlı olmadığına işaret etmek istemiştir. Çünkü hacamat işinin geceleyin yapıldığını ve Hz. Peygamber (s.a.s)’in oruçlu iken hacamat olduğuna dair hadîsi rivayet etmiştir.

Hz. Enes radiyallahu anh anlatiyor: Resulullah aleyhissalatu vesselam, boynunun iki tarafindaki damarlari ile iki omuzun arasindaki damardan hacamat olurdu.”

Ebu Davud, Tibb 4, (3860); Tirmizi, Tibb 12, (2052); Ibnu Mace, Tibb 21, (3483).

Hz. Ali radiyallahu anh anlatiyor: “(Bir gun) Cebrail Resulullah aleyhissalatu vesselam’a, Ahdaayn (boynun iki tarafindaki damar) hizasindan ve kahilden (iki omuzun arasi) hacamat olma emrini getirdi.”

Tirmizi su ziyadede bulunur: “(Resulullah aleyhissalatu vesselam) ayin onyedisinde, ondokuzunda ve yirmi birinde hacamat olurdu.”

Tirmizi, Tibb 12, (2052).

Hz. Enes radiyallahu anh anlatiyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kim hacamat olmak isterse, ayin 17 veya 19 veya 2l’ini arasin. Sakin, kan fazlalasmak suretiyle birinize galebe calip onu oldurmesin.”

Diger ‘hacamat’ kan verme Hadis’leri;

Sahiheyn’de gelen bir rivayette şöyle denir: “Resulullah aleyhissalatu vesselam hacamat olur, kimseye ucretinde zulmetmezdi.”

Buhari, Icare 18; Muslim, Selam 77, (1577).

Ibnu Abbas radiyallahu anhuma anlatiyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Haccm ne iyi kuldur; (fazla) kani giderir, beli hafifletir, gozu parlatir.”

Ibnu Abbas der ki: “Resulullah aleyhissalatu vesselam Mirac gecesinde, meleklerden murekkeb bir cemaate her ugrayisinda: “Hacamat olmaya devam et! Ummetine de hacamat olmalarini emret!” derlerdi.”

Tirmizi, Tibb 12, (2054).

Ebu Bekre radiyallahu anh’tan anlatildigina gore, bu muhterem sahabi, ailesini sali gunu hacamat olmaktan men ederdi. Derdi ki: “Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Sali gunu kan gunudur. O gunde bir saat vardir, kan durmaz.”

Ebu Davud, Tibb 5, (3862).

Hz. Enes radiyallahu anh anlatýyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Mirac sirasinda yanlarindan gectigim her cemaat bana mutlaka “Ey Muhammed! Ummetine hacamat olmalarini emret!” demistir.”

Hz. Cabir radiyallahu anh anlatýyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam (bir keresinde) atindan bir hurma kutugu uzerine dusmus ve ayagi cikmisti.”

Ravi Veki’ der ki: “Yani Resulullah aleyhissalatu vesselam, bir incinmeden dolayi ayaginin ustunden hacamat ettirmistir.”

”İbn-i Abbas , Peygamber efendimizin şöyle dediğini nak leder:”Kan alan kişi ne iyidir.Kan almak fazla kanı dışarı atıyor , Sulvün yükünü hafifletiyor ve gözleri kuvvetlendiriyor.”

Ibnu Omer radiyallahu anhuma (azadlisina): “Ey Nafi bana kan galebe caldi, benim icin bir haccam getir, getirecegin haccam genc olsun, yasli veya cocuk olmasin” dedi. Devamla Ibnu Omer dedi ki: “Ben Resulullah aleyhissalatu vesselam’in: “Ac karnina hacamat olma idealdir, (onda sifa ve bereket vardir) akli artirir. Hafizayi guclendirir. Hafiz olmak isteyenlerin hifzetme kabiliyetini artirir. Hacamat olmak isteyen Allah’in adiyla persembe gunu hacamat olsun. Cuma, cumartesi, pazar gunlerinde hacamat olmaktan kacinin. Pazartesi ve Sali gunu de hacamat olunuz. Carsamba gunu hacamat olmaktan kacinin: Cunku o, Eyyub aleyhisselam’in belaya dustugu gundur. Cuzzam ve alaca hastaligi da sadece carsamba gunu veya carsamba gecesi zuhur eder” dedigini isittim.”

Peygamber Efendimiz (S.A.V.) 14 asır önceden ümmetine hacamatı (kan aldırmayı) tavsiye ediyor ve bunun çeşitli hastalıklara faydalı olduğunu şu şekilde bildiriyor:

“Hacamat, bütün hastalıklara şifâdır. Aman hacamat olun.”

“Tedavi olduğunuz şeylerin en hayırlısı hacamattır.”

“Tedavi olduğunuz şeyler arasında, şunlarda şifâ vardır: Hacamat, bal şerbeti ve dağlama. Lâkin ben dağlamayı sevmem.”

“Aç karnına hacamat daha iyidir. Bunda şifâ ve bereket vardır. Akıl ve hafızayı ziyade eder.”

“Baştan hacamat olmak, eğer sahibi niyet ederse, yedi derde şifâdır: cinnet, baş ağrısı, cüzzam, baras, uyuklama, diş ağrısı, baş dönmesi.”

“Sıcağın şiddetinden, hacamatla korununuz. Zira sıcakta kan yoğunlaşır da adamı hasta eder, hattâ öldürür.” (Râmûz el-Hadîs’ten)

Son hadîs-i şerifte, sıcakta kanın yoğunlaşacağı bildirilmiştir ki, bu durum su kaybı ile gerçekleşir. Bugün tıp, kanın yoğun olduğu polisitemia vera hastalığında kan almayı, bir tedavi şekli olarak kabul eder. Bu hastalıkta, diğer hadîste geçen başağrısı, başdönmesi, halsizlik ve fenalık hissi gibi şikâyetler vardır.

Peygamberimiz “damardan veya deriden kan aldırmak,tedavi olduğunuz şeylerin en faydalılarındandır.”(7) buyurmuştur.

Daha öncede kısaca açıkladığımız üzere yaşamımızda sağlığımızın merkezi konumunda olan kanımız kendine has muhteşem özellikleri ile sağlığımızın kalitesi hakkında çok kısa bir zaman içinde önemli oranda fikir sahibi olmamızı sağlamaktadır.

Yine peygamberimiz”üç şeyde şifa vardır .Bal şerbeti içmekte,kan aldırmakta ve kızgın bir aletle dağlama yaptırmakta. Fakat ben dağlama yaptırmayı sevmem.”(8) buyurmuşlardır.

(7) Bağdadi s. 45; E. Nuaym vr. 35 b.

(8) Buhari Tıp 7/12, İ. Mace Tıp H. 3491, Müsned 1/246

Şu anda da günümüzde burun kanamaları için kulak burun boğaz uzmanları ilaçlara cevap vermiyorsa burunun hemen ön kısmında kanamaya sebebiyet veren alanı koterle yakmaktadırlar .Cilt hastalıklarında ,kadın hastalıklarında da halen kullanılmakta olan koterle yakma işlemi günümüzde bir tedavi alternatifi olarak kullanılmaktadır. Peygamberimizin dağlamayı sevmem demesi ağrı yapmasına ve o dönemde dağlamanın gelişigüzel ve çok sıkça kullanılmaya başlanılmasından ileri gelmektedir.

Peygamberimizin hizmetlilerinden Selma (r.a) demiştir ki: “Her kim peygamberimize başındaki bir ağrıdan şikayet etti ise Rasulullah ,ona:”kan aldır!” buyurmuştur. Her kim de ayaklarındaki bir ağrı veya yaradan şikayet etti ise ,ona da :”ayaklarına kına yak! “ (9) buyurmuşlardır.

(9) E. Davud Tıp 3858, Tirmizi Tıp H. 3502

Peygamber efdendimizin bir çok yerde durumun gerektirdiği oranda başından kan aldırdığı , ihtiyaç duyduğu kadarda vücudunun diğer yerlerinden kan aldırdığı sabit olmuştur.Çene altından kan aldırmak diş , boğaz ağrılarına zamanında kullanıldığı taktirde fayda sağlar , başı ve el ayalarını fazla kandan arındırır.Ayağın üst kısmından kan aldırmak , topuğa yakın olan ana damarı keserek kana akıtmanın yerine geçer , uyluk ve baçaklardaki yaralara , kadınlarda görünen kaşıntı ve adet kesilmesine yarar sağlar.Göğüs altından kan aldırmak uyluktaki çıbanlara , uyuza , sivilcelere , nigris’e,basurlara , fil hastalığına ve sırttaki kaşıntılara faydalıdır.

Amerika’lı bir profesör hastalıkların %90’ının kanın temizlenilmesi ile tedavi edilebileceğini iddia etmiştir .Kanın temizlenmesi ile bu denli hastalıklara karşı başarılı sonuç alınması konunun önemini ortaya çıkarmaktadır. Özellikle psikiyatrik rahatsızlıklarda önemi tahmin edilenin çok üzerindedir. Çağımızın hastalığı haline gelmiş ve son yıllarda çok fazla miktarda görülmeye başlanılmış depresyon tedavisinde kanın temizlenilmesi ile muhteşem derecede olumlu etki alınabilmektedir. Depresyonda beyin hücreleri olan nöronların birbirlerine bağlantı yaptıkları sinaptik aralıklarda seratonin, adrenalin ,noradrenalin ve dopamin gibi hormonların geçiş hızında bozulma olmaktadır. Bu bozulmaya bağlı olarak enerji kaybı,yorgunluk,umutsuzluk,karar vermede güçlük,unutkanlıkla seyreden ve daha ağırlaşmış safhalarında insanları intiharlara kadar götüren depresyon rahatsızlığı gelişmektedir. Burada kanın kirliliğinin büyük önemi vardır. Depresyon tedavisi uyguladığım hastalarımda gözlemlediğim çok önemli bir gerçek var. Bu hastalarımın kanlarını vermelerini sağladığımda ve kendilerine kan temizleyici sebze ve bitkiler,bazı baharatlar önerdiğimde ilaçlara ihtiyaçları bir süre sonra ortadan kalkmaktadır. Neşeleri yerine gelmekte ,vücutlarındaki yorgunluk,ruhlarındaki umutsuzluk yok olmaktadır. Bu bitki ve baharatlara uzun süre ve düzenli bir şekilde devam etmeleri olağanüstü sonuçlar elde etmelerini sağlamaktadır.

Sağlığımızı etkileyen bir çok rahatsızlıklar aslında zihinseldir. Kanın temizlenilmesi ile belirgin bir değişim meydana gelir .İnsanın sağlıklı düşünebilme özelliği gelişir ve zihni muhteşem bir devrim yaşar.

Süreklilik arz eden kronikleşmiş bir çok hastalıklarda;migren,romatizma,mide barsak rahatsızlıkları ,el ve ayaklarda üşüme,şeker hastalığı,karaciğer yetersizliği,zihinsel ve ruhsal bir çok hastalıklarda,böbrek hastalıklarında kan vermenin faydaları belirgindir.

Kan seviyesi düşük anemik ve hemofilili hastaların kan vermelerinin uygun olmadığını da belirtmekte yarar var. Kan vermeye karar verildiğinde bir tahlil yaptırarak kişiler vücut kan seviyelerinin kan vermeye elverişli olup olmadığını kısa bir zaman içinde öğrenebilirler .En son kararın bir tıp doktorunun muayenesinden geçildikten sonra verilmesinin uygun olacağını özellikle belirtmekte yarar görüyorum.

Peygamberimiz ‘ Her kim ayın on yedi on dokuz ve yirmi birinci günlerinde kan aldırırsa kan hücumundan dolayı meydana gelen bir çok hastalıklardan şifa bulur.’ (10)buyurmuşlardır.

(10) E. Davud Tıp H. 3861; Tirmizi Tıp H. 2051

Ayrıca yine ‘Ayın on beş on yedi , on dokuz ve yirmi birinci günleri kan aldırınız ! Zira bu günlerde kan hücuma geçerek sizden birilerinizi öldürmesin.’(11) buyurmuşlardır.

İbni Sina, ‘el kanun fi‘t Tıbb’( Tıbbın Kanunu) isimli meşhur eserinde bu hadislerle ilgili olarak şu şekilde görüş belirtmektedir. “Arabi ayların başında kan aldırmak tavsiye edilmez. Çünkü vücuttaki sıvı maddeler ayın ilk günlerinde fevkalade çok ve hareketli değildir. Çünkü bu günlerde sıvı maddelerin seviyesi düşüktür. Dolunay günlerinde ise ayın çekim gücünün artması sebebiyle vücuttaki sıvı maddeler hem çoğalmış hem de hareketlenmiştir. Bu sebeple bu günlerde alınan kan kişiye zarar vermez”.(12)

Zamanımızın tıp ve ilim adamları, hacamatın daha birçok yararlı ve tedavi edici tesirinin bulunduğunda ittifak halindedir.

Bu konuda çıkan haberi üstte sunuyor ve binlerce delilden birini daha ilân ediyoruz.

Hacamatın yani kan aldırmanın insan sağlığına birçok katkıda bulunduğu tıbbî bir gerçeğe dayanır. Özellikle bazı deri hastalıklarının tedavisinde hacamatın faydası görülmüştür.

Posted in Diger Konular, HACAMAT NEDİR ve NASIL YAPILIR, Şifa kaynağı Hacamat | Etiketler: | 3 Comments »

Çin, tüm tavuk üretimini yasakladı! Bakın neden…?

Posted by Site - Yönetici Ekim 6, 2016

hormon-bozuklugu-tavuktavuk-hormonu-zararlicin-tum-tavuk-uretimini-yasakladi-bakin-neden-h1475789012-235009-copy

Çin, tüm tavuk üretimini yasakladı! Bakın neden…?

Çin yönetimi, hormonlu tavuğun yan etkilerinden dolayı tüm tavuk üretimlerini yasaklama kararı aldı.

Çin hükümeti son günlerde yoğun olarak tavuk tüketen birçok vatandaşının hormon bozukluğundan kaynaklanan “büyük göğüs sendromu” şikayetiyle hastanelere başvurması karşısında, tüm tavuk eti ürünlerini yasaklama kararı aldı.

Çin’de son günlerde hormon bozukluğu şikayetiyle hastanelere başvuran vatandaşların kanlarında yoğun miktarda, sadece tavukta bulunan bir proteine rastlandığı belirtildi.

Çin Halk Sağlığı Bakanlığı’nın konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamaya göre; hormonlu tavuk konusunda birçok vatandaştan şikayet aldıklarını belirtilerek, halkın sağlığını ilgilendiren konularda çok kararlı olduklarını, yasağa uymayan tavuk firması sahiplerinin idam edileceğini belirtildi.

Hormonlu ve antibiyotikli tavuklar, tüm dünyada olduğu gibi Çin’de de sıklıkla tüketiliyor. Üreticiler tavukların erken olgunlaşması için tavuk çiftliklerinde çoğu tavuğa hormon ve anitibiyotik veriliyor. Normalde 2 ayda olgunlaşan tavuklar, hormon sayesinde çok kısa süre içinde kesilecek bir hale geliyor.

Karardan en fazla Çin’li beyaz et üreticilerinin mağdur olacağı, kararın uygulanması karşısında birçok tavuk eti firmasının kapanma riskiyle karşı karşıya geleceği belirtildi.

Artık herkes beyaz eti yani tavuğu marketlerden alıyor, aslında tavuk aldığını sanıyor…

Yediğiniz tavuklar aslında çok zararlı yapay proteinlerden oluşuyor. Vücudun tanımadığı bir besin yani.

.

 

Posted in Diger Konular, GENEL KONULAR | Etiketler: , , , | Leave a Comment »

Semizotunun Faydaları

Posted by Site - Yönetici Temmuz 9, 2016

Semizotunun Faydaları,semizotu

Semizotunun Faydaları

Semizotunun içeriğindeki magnezyum, potasyum, C ve E vitaminlerinden dolayı halsizlik ve yorgunluğa iyi gelir Semizotunun en fazla omega 3 yağ asitleri içeren bir sebzedir.

Bol bol tüketin Aşırı sıcak havalarda yaşanan bitkinlikten kurtulmak için semizotu tüketin, bu sebzenin birçok hastalıktan korunmada olumlu etki yapar: “Kalp-damar hastalıklarına karşı koruyucu özelliğinin yanı sıra; bağışıklık sistemini güçlendirme ve kansere karşı koruyucu olma özelliğine sahiptir.

Ayrıca içeriğindeki yüksek lif sayesinde sindirim sistemi hastalıklarına da iyi gelir.” “Semizotunun her hali menülerinizde olsun” Semizotunu farklı şekilllerde tüketilebilir, “Çiğ şekilde salatasını yapabilir, söğüş olarak veya yoğurtla karıştırabilirsiniz. Çorbalarınıza ekleyebilirisniz. Ayrıca zeytinyağlı veya kıymalı (veya beyaz etli) semizotu olarak da tüketebilirsiniz” .

Posted in Diger Konular | Etiketler: | Leave a Comment »

ZEYTİNYAĞLI YİYEMEM AMAN

Posted by Site - Yönetici Kasım 20, 2015

Zeytinyağlı yiyemem aman, basmadan fistan giyemem aman…

ZEYTİNYAĞLI YİYEMEM AMAN

Zeytinyağlı yiyemem aman, basmadan fistan giyemem aman” türküsünün acı gerçeği; – Bursa yöresine ait bu türkü 2 Kasım 1954 tarihinde İhsan Kaplayan’ dan kaynak gösterilerek Muzaffer Sarısözen tarafından derlenmiştir.

Marshall Planı 2. Dünya Savaşı sonrasında 1947 yılında önerilen ve 1948-1951 yılları arasında yürürlüğe konan ABD kaynaklı bir ekonomik yardım paketidir.
Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 16 ülke, bu plan uyarınca ABD’den ekonomik kalkınma yardımı almıştır. ABD geçmişten beri dünyanın en büyük mısır üretici ülkesidir.
ABD birikmiş olan mısır dağlarını eritmenin bir yolu olarak mısırözü yağı ihracaatını keşfetmiştir. Marshal yardımının koşullarından biri Türkiye’nin ABD’den mısırözü yağı almasıdır.(Yeni Sömürgecilik Açısından Gıda Emperyalizmi, Osman Nuri Koçtürk, Toplum Yayınları, 1966)…..

Buna koşul olarak Türkiye’de ilk margarin fabrikası kurulur. Yine aynı dönemde yüz binlerce zeytin ağacı sökülerek bir katliam yapılır. Kalan zeytin ağaçlarından elde edilen zeytinyağının büyük bölümü ABD tarafından Dolar karşılığı alınır ve mısırözü yağı TL karşılığı satılır.

Türk insanı zeytinyağından soğutularak mısır özü yağına ve margarine alıştırılır. Bu amaçla zeytinyağı ısınırsa kanser yapar gibi yalanlar uydurmaktan da geri kalınmaz. Hâlbuki zeytinyağı halk ağzındaki deyişiyle dumanlaşma derecesi en yüksek (en zor yanan) sıvı yağlardan biridir.Bununla da kalınmaz, kötülemek için tıpkı bugün yapılan halkla ilişkiler endüstrisi çalışmaları gibi “Zeytinyağlı yiyemem aman, basmadan fistan giyemem aman…” diye türkü sipariş edilir ve ülkenin en popüler türküsü yapılır.
Katı yağ/margarine mahkûm edilen halk, 20-30 yılda bir kaşık yağa bile muhtaç hâle getirilir. Ve basma giyen kadınlar, plastik giysilerle tanıştırılır…

Prof. Dr. Kenan Demirkol

Posted in Diger Konular, GENEL KONULAR | Leave a Comment »

Raflar domuz dolu! Bunların hepsini yedik..!

Posted by Site - Yönetici Kasım 12, 2015

Raflar domuz dolu! Bunların hepsini yedik..!

Raflar domuz dolu! Bunların hepsini yedik..!

“Türkiye’de “hiç yemedim” diyen, bir büyük domuz götürmüştür. “ Gıda sektörü bütün ahlaksızlığıyla, her gün bizim ve çocuklarımızın sağlığını tehdit ediyor. Biliyorsunuz, hazır yoğurtlarda, hazır dondurmalarda, pastanelerde, jölelerde, kremalarda, market ürünlerinin bir çoğunda “kıvam artırıcılar” adıyla domuz mamülleri kullanılıyor. Artık ‘neyin içinde var, neyin içinde yok’, net olarak bilmek neredeyse imkânsız. Haliyle bunları kullanan adamlara “kullanıyor musunuz” diye sorup, doğru yanıt vereceklerine güvenmek de mümkün değil. Tadı bozuk, kendi bozuk olmasına rağmen; uzun süre hiç ekşimeyen, çürümeyen, küflenmeyen, kıvamından dahi bir şey kaybetmeyen yiyeceklerimiz var artık.

Peki, bu nasıl oluyor?

Cevap: Kıvam artırıcılar, katkı maddeleri…
Nedir onlar diye sorsak, “E” ile başlayan anlamayacağımız ve nereden/nasıl elde edildikleri bilinmeyen sayılar işitiyoruz.

Je­la­tin (E441) çok de­ğer­li bir pro­te­in.. Gı­da sek­tö­rün­de yay­gın şe­kil­de kul­la­nı­lı­yor. Je­lâ­ti­nin tak­ri­ben % 99’u, Müs­lü­man ol­ma­yan ül­ke­ler ta­ra­fın­dan üre­til­mek­te.

Ulus­la­ra­ra­sı ku­ru­luş­lar­ kat­kı mad­de­si­ne bir nu­ma­ra ve­ri­yor. Av­ru­pa Bir­li­ği’nde bu E ko­du ile ya­pı­lı­yor. Biz de de ay­nı kod­la­ma ge­çer­li.

jelatin haram,desmoldar-gelatina-facilmente

JELÂTİN NEDİR?

Jelâtin memelilerin dokularında, hususiyetle kas­ları kemiklere bağlayan yerlerde ve derilerde bulunan kollajenden çıkartılan bir proteindir. Kollajen su ile kaynatıldığında jelâtin olarak bilinen, suda çözülür proteine dönüşür. Soğutulduğunda, çözelti kollajene dönüşmez; fakat jel hâline gelir. Jelâtin başta domuz, sığır ve çok az olarak da balık gibi hayvanların deri, kemik ve bağ dokularının kaynatılması ile üretilir. Bu madde, güçlü şekil alma kabiliyeti, şeffaf jel oluşturması, esnek film hâline gelmesi, hazmının kolay olması, sıcak suda eriyebilmesi ve kolayca şekil alması gibi hususiyetleri sebebiyle gıda üretiminde pek çok sahada kullanılmaktadır.

Günümüzde jelâtin üretiminde genelde domuz ve helâl tarzda kesilmemiş sığır derisi kullanılmaktadır. Gıda üretiminde kullanılan jelâtinin hammadde kaynağı ise domuz derisidir. Elde edilme safhasında ekstraksiyon öncesi, ön işlemlerin kısa sürede tamamlanması ve oluşan atık suyun asgari seviyede olması, domuz derisinin kullanılmasını cazip kılmaktadır. Ayrıca domuz derisinden jelâtinin elde edilmesi, bir hayli ucuzdur. Yıl­da 380.000 ton ka­dar üre­ti­len je­lâ­ti­nin 150.000 to­na ya­kı­nı Müs­lü­man­lar ta­ra­fın­dan tü­ke­til­mek­te­dir.

Dün­ya pi­ya­sa­la­rın­da ki­log­ram fi­ya­tı tak­ri­ben 4–6 do­lar ol­du­ğu dü­şü­nü­lür­se, Tür­ki­ye je­lâ­tin için 20 mil­yon do­lar ka­dar har­ca­ma yap­mak­ta­dır. Kay­na­ğı se­be­biy­le bü­yük tar­tış­ma­la­ra se­bep olan ve şüp­hey­le yak­la­şı­lan je­la­ti­ni Tür­ki­ye’de 2011’den be­ri iki yer­li fir­ma da üret­me­ye baş­la­dı. Fa­kat ih­ti­ya­cı tam kar­şı­la­ya­mı­yor.

Gı­da üre­ti­ci­le­ri­nin ço­ğu ucuz di­ye ma­hi­ye­ti meç­hul it­hal je­la­ti­ni kul­la­nı­yor. Oy­sa men­şe­inin cid­di bir şe­kil­de araş­tı­rıl­ma­sı ge­re­ken bu kat­kı mad­de­si­nin he­men he­men her alan­da yay­gın bir şekil­de kul­lanıl­ması, inanan in­san­lar için son derece en­dişe vericidir.

JELATİNSİZ ÜRÜN NEREDEYSE YOK..!

Bir nevi protein olması sebebiyle jelâtin üreticileri, jelâtinin günlük hayatın her safhasında kullanılabilmesi için yoğun gayret göstermiştir. Menşeinin ciddi bir şekilde araştırılması gereken bu katkı maddesinin hemen hemen her alanda yaygın bir şekilde kullanılması, inanan insanlar için son derece endişe vericidir.

Ürünlerde jelleştirme, koyulaştırma, sırlama ve kapsülleme maddesi olarak, jelâtin yaygın bir kullanım sahasına sahiptir: Pek çok pasta ürününde, yoğurtta, dondurmacılıkta, eritilmiş peynir ve kaşar üretiminde, margarinde, salam, sucuk sosis, jambon gibi et ürünlerinde, şekerlemelerde, reçel, marmelat, helva, pekmez ve tahin gibi gıdalarda, fındık ve fıstık ezmelerinde, meyve sularında, sakızlarda, ilâç endüstrisinde, kapsül, film ve tablet yapımında, kan verme ürünlerinde, krem, losyon, şampuan, parfüm gibi cilt ve kozmetik ürünlerinde, hayvan yemlerinde, fotoğrafçılıkta ve karbonlu kağıt yapımında jelâtin kullanılmaktadır.

’İnsan, yediklerine bir baksın.’’ (Abese suresi/24) Dinimizce Haram olan Domuz Soframıza katkı maddesi olarak giriyor .Domuz dan elde Edilen katkı Ürünleri ve Gıdalar Gün geçtikçe daha çok miktarlarda tüketilen bu katkı maddeleri, beslenmeyle ilgili kalp hastalıkları, allerjik astım ve ürtiker gibi çeşitli hastalıkların gelişimine yol açıyor.

“ DOMUZ YAĞI KATKILI GIDA MADDELERİ ULUSLARARASI (E) KODLARI..

‘” E -100, E -102, E – 103, E -110, E-111, E -120, E • 123, E-124, E -125, E -126, E – 127, E -128, E -140, E-141, E-142, E -152, E -153, E -210, E -213, E- 214, E -226, E -234, E -252, E -270, E -280, E -325, E -326, E •327, E -334, E -335, E -336, E -337, E -420, E -430, E -431, E -432, E -433, E-434 E -436, E-442, E -470, E -471, E -472, E •473, E -474, E -475, E -476, E -477, E -478, E -480, E -481, E -482, E -483, E -488, E -489, E -491, E -492, E -493, E -495, E -542, E -550, E -570, E -572, E -591, E -631, E -632, E -633, E -635 E -904,

Can Boğazdan Çıkıyor! (Gıda Terörü) –

Dr. Ayşe Ebrar “Türkiye’de “hiç yemedim” diyen, bir büyük domuz götürmüştür. “ Pediatri profesörü bir hocamın sözüydü bu. Mamüllerinde domuz ürünü kullandığını tespit ettiği pastaneleri, gıda işletmelerini, dava açıp kapattıran da o hocamdı. Dini hassasiyetleri olmadığını söylemesine rağmen, domuz konusunda çoğu müslümandan daha fazla hassasiyet göstermesinin sebebini sormuştuk, anlatmıştı uzun uzun…

Gıda sektörü bütün ahlaksızlığıyla, her gün bizim ve çocuklarımızın bedenine tecavüz ediyor. Biliyorsunuz, hazır yoğurtlarda, hazır dondurmalarda, pastanelerde, jölelerde, kremalarda, market ürünlerinin bir çoğunda “kıvam artırıcılar” adıyla domuz mamulleri kullanılıyor. Artık ‘neyin içinde var, neyin içinde yok’, net olarak bilmek neredeyse imkânsız. Haliyle bunları kullanan adamlara “kullanıyor musunuz” diye sorup, doğru yanıt vereceklerine güvenmek de mümkün değil. Tadı bozuk, kendi bozuk olmasına rağmen; uzun süre hiç ekşimeyen, çürümeyen, küflenmeyen, kıvamından dahi bir şey kaybetmeyen yiyeceklerimiz var artık. Peki, bu nasıl oluyor? Cevap: Kıvam artırıcılar, katkı maddeleri… Nedir onlar diye sorsak, “E” ile başlayan anlamayacağımız ve nereden/nasıl elde edildikleri bilinmeyen sayılar işitiyoruz.

İnsan yiyip içtikleriyle, büyür, yaşar, inşa olur. Yiyeceklerimizin sıhhati, bizim hem beden hem de ruh sıhhatimizin belirleyicilerindendir. Yaratılanlar içinde, bize helal olanların sayısını bir düşünün. Milyonlarca çeşit helal nimetin yanında, tek domuzun haram kılınmasının sebebini hiç merak ettiniz mi? Pislik içinde yaşadığı için gibi açıklamaları mutlaka duymuşsunuzdur, köyde bulunmuşluğunuz varsa, yediğimiz birçok hayvanın bir şekilde kendi pisliğine bulaşarak yaşadığını bilirsiniz.

Peki, diğer hayvanlar değil de domuz neden haram? Kardeşlerim, domuz genetik olarak insana en yakın hayvandır. Organ nakli tartışmalarında, domuzdan alınan kalp kapakçıklarının insana nakledilebildiğini de duymuşsunuzdur. Bu genetik yakınlık sebebiyle tıp alanında domuzlar üzerinde çok araştırma yapılıyor. İmmun hastalıkların, otoimmun hastalıkların (Multipl Skleroz, Romatoid Artrit, Behçet, Lupus, Sjögren, Ankilozan Spondilit vs.) ve kanserlerin en önemli sebeplerinden biri yiyip içtiğimiz ürünler. Bu tür hastalıklar batı toplumunun hastalıklarıdır. Bizde görülme oranları eskiden çok düşüktü, artık her geçen gün artıyor. Vücudumuz kendinden olmayan, maddelere karşı antikor üretir. Domuz kaynaklı yağlara, proteinlere karşı da üretiyor, ancak genetik yapımızın benzerliği sebebiyle, ürettiğimiz antikorlar domuzla bizim hücrelerimizi karıştırıyor ve kendi bedenimize saldırmaya başlıyor. Sonuç: Otoimmun hastalık. Başka bir mekanizmayla da bu ürünler, genetik yapımızda değişikliklere neden olarak, kanserlere sebep oluyor.

Domuzun etkisi sadece bedene değil, haramlara karşı hassasiyetini kaybetmenin neticesinde ruhumuz da hastalanıyor. “İnsan eliyle yeryüzünde düzen bozuldu” sözünü hatırlayın, biz bu bozgunu önce çocuklarımızın bedeninde, ruhunda yapıyoruz. Bu tür hazır gıdalardan uzaklaşılmadığı sürece, yoğurdumuzu, pastamızı, dondurmamızı kendimiz yapmadığımız sürece de bu bozgun ve tecavüz, kendi rızamızla devam edecek. Bozulmayan yoğurttan, akıcı kıvamda duran, buzlanmayan dondurmadan, İslami usullere göre hazırlanmayan şarküteri ürünlerinden ve böyle örneklerden Allah rızası için uzak durmak takvadandır. Çocuklarımızın canı bize emanet ve imtihanken onları bu gıdalardan korumak her ailenin vazifesidir. Kolayımıza geldiğinden araştırmadığımız hatta bile bile yediğimiz haramlardan ne varsa, emanete ihanet demek…

Çocuklarımız derken, bahsetmek istediğim bir konu da obezite. Hastaneye sürekli kilolarından ötürü koşamayan, hareket edemeyen, rahat nefes alamayan, 10-11 yaşında olmasına rağmen 90 yaşında birinin kalbine, damarlarına sahip, kalp krizi geçiren çocuklar geliyor. Hepimizi kahrediyor bu durum. Allah’ın yeryüzündeki halifeleri olsunlar diye, her biri ‘bir cihan parçası’ olarak yaratılan, bize emanet edilen çocuklarımızı 10 yılda bu hale getiren nedir? ‘Abur cubur’ diye sevimli bir kelimeyle andığımız bu gıdalarda ne var ki, çocuklarımız bu hale düşüyor? Çikolataların çikolata olmadığını biliyor muydunuz? İçeriklerini bir okuyun lütfen, hemen hepsinin kakao oranı %15-20i geçmiyor, kalan %80 lerini ne idüğü belirsiz çerçöp oluşturuyor.

Şekerli vanilin diye bildiğimiz pasta malzemeleri, vanilyalı ürünlerin hemen hepsi, bisküviler, dondurmalar, kremalar hani… Vanilya değil. Bizim vücudumuz doğal olarak morfin benzeri bir madde salgılar, yaşamın devamı için gereklidir bu madde. Vanilin denen madde ise bizim vücudumuzda üretilen bu maddenin reseptörlerine bağlanarak, morfin benzeri etki oluşturuyor. Bir düşünün, her gün yemeden duramadığınız hazır gıdalar var mı? Bırakamadığınız? Bilin ki kalorisi çok yüksek olan o sağlıksız gıdalara siz ve çocuklarınız, uyuşturucu bağımlıları gibi bağımlısınız.

kola-icmeyin

Kola gibi gazlı içecekler, fastfood sektörünün en büyük silahı. Yemeğin yanında gazlı bir içecek içerseniz, gazla dolduğu için mideniz hızlı boşalır, tokluk hissi oluşmaz, doyduğunuzu fark etmezsiniz, ne kadar yediğinizi anlamazsınız. Yanında kolayla sunulan o menülerin içerdiği katkı maddeleri, kullanılan yağlar da fastfood bağımlılığınızı başlatır. Aradan 2-3 saat geçmeden, tekrar acıkır, bir hamburger-kola menüsü daha almak isteği taşırsınız. Sonuçta sizi ve çocuğunuzu bu gıdalara bağımlı yaparlar. Evde bir çorba kaynatacak, köfte yoğurup, pişirecek vakti olmayan kadınlar da sistemin gönüllü anneleri olarak kullanılır.

Çocuklar üzerinden yürütülen bu gıda terörü, sizi ve çocuklarınızı obez yapar. Sonra sistem şişmanlar için kıyafetler hazırlatır, satar. Hemen ardından size “çok şişman” olduğunuzu söyleyip, diyet yapmayı önerir, diyet sektörünü harekete geçirir. Yağsız, tuzsuz, lezzetsiz, sağlıksız diyet ürünlerini fahiş fiyatla evinize sokar. Ne oldukları belirsiz bu ürünlerin çoğu kilo vermenizden ziyade, kişisel olarak azap çekmeniz içindir. Diyet kitaplarını, spor aletlerini, zayıflama haplarını da almanız gerekir. Tabi arada, obeziteden, diyabetten, kanserden ölmezseniz, paranızın son damlasına kadar sizi sömürürler.

Ne olur, evinize bu ürünleri sokmayın, çocuklarınıza yedirmeyin. ev yapımı tariflere başvurun, çocuklarınızı seviyorsanız, onlar için alternatifleri sizler üretin ki başkaları onların canına-ruhuna tecavüz etmesin, sağlıklarına kastetmesin. Marketlerdekilerde gözleri kalmasın istiyorsanız, evinizde kendi ellerinizle yapın. İçinde margarin kullanılmamış, katkı maddesi görmemiş, ev kurabiyesi, bütün bisküvilerden, çikolatalardan sağlıklıdır. GDO lu gıdalardan uzak durun, genetiğiyle oynanmış her ürün bir bozgundur. Her zaman kaçınmak ne ölçüde mümkün olur, bu bizlere bağlı ama unutmayalım “sakınanlar ancak korunanlardır.”

Hastanede kim “kanser” kelimesini duysa korkuyor ama asıl olarak obezite bu çağın en büyük hastalığı. Doktorlar olarak kanserlerin birçoğunu tedavi edebiliyoruz, birçok hastalığın iyileşme imkânı var bugün. Ama obezite karşısında çaresiziz. İrade insana verilmiş en büyük nimet, iradenizi devredışı bırakmalarına izin vermeyin. Bağımlılık ve sarhoşluk yapan her şey sıhhatinize zararlıdır. Bilinçli ve duyarlı bir insan bu oyuna gelmez kardeşim. Peygamberimizin sünnetini hatırlayalım, sahabenin sofralarına bakalım. Doymadan kalkmak, midemizin üçte birinin su, üçte birinin hava, üçte birinin yemek için olduğunu hatırlayalım. Helal dairesi bize yeterlidir. Allah’a emanet olun.

Dr. Ayşe Ebrar

Posted in Diger Konular | Leave a Comment »

Nerede İlaç Kullanılmalı?

Posted by Site - Yönetici Mart 9, 2015

nerede-ilac3a7-kullanc4b1lmalc4b1ilac3a7-kullanmak-osmanlida-ilac3a7-kullanmakbaharat-ilac-baharatlar-neye-faydali-misir-carsisi-baharat

Nerede İlaç Kullanılmalı?

Bazen ilaç kullanmamak daha iyidir ve Peygamberin sünnetine de aykırı değildir.
Zira büyüklerimizin çoğu ilaç kullanmazlardı.

SORU: İlaç kullanmamak çok iyi bir şey olsaydı, Peygamberimiz de kullanmazdı.
CEVAP: ilaç kullanmak için altı sebep vardır:

1- ilaç kullanmayan kimse, keşif sahibi olup ecelinin geldiğini anlar ve ilaç kullanmaz. Nitekim doktorlar da artık kısa bir süre sonra öleceği belli olan hastaya ilaç ve perhiz vermezler.

Hz. Ebu Bekir has talandığında: “Doktor getirelim.” dediler. “Doktor beni gördü ve istediğimi yapacağını söyledi.” dedi.

2- Hasta ahiret korkusu içinde olduğu için ilaç istemez ve düşünmez.

3- Hasta nedeni bilinmeyen, çaresiz bir hastalığa yakalandığını bildiği için ilaç kullanmak istemez.

4- Hasta, hastalıkta çektiği sıkıntının sevabından mahrum kalmamak ve sabrını denemek için ilaç kullanmak istemez.
Zira Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
Yüce Allah tıpkı altının ateşte denenmesi gibi kulunu bela ile dener.“

5- Günahı çok olur. Hastalığın günahına kefaret olması için uzamasını ister.
Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
Sıtmaya yakalanan kul, dolunun tozdan temiz olması gibi, günahlarından temiz olur.”
Hz. İsa (A.S.) diyor ki:
Canına veya malına gelen belaya, günahı affolacağı için sevinmeyen kimse âlim değildir.

6- Devamlı sağlıklı olmanın, Yüce Allah ‘ı unutmaya, O’na karşı gelmeye, günah işlemeye neden olacağını düşünüp hastalıkta kalmak ister ve bu yüzden ilaç kullanmaz.

Yüce Allah acıdığı kullarını sıkıntı ve bela ile gafletten uyandırır. Bunun için mü’min şu üç şeyden boş olmaz denilmiştir.

Fakirlikten, hastalıktan ve zilletten.

Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
Yüce Allah buyuruyor: Fakirlik benim kemendim, hastalık benim zindanımdır. Bunlara sevdiklerimi yakalatırım.

Peygamberimiz (S.A.V.) bir hanımla evlenmek istedi. Hanımı övmek için:
Hiç hastalık görmemiştir.” dediler.
Resulullah: “Öyle ise istemem.” buyurdu.

Hz. Aişe (R.Anha) sordu: “Ya Resulallah, hiç kimse şehitlerin dereces ine ulaşabilir mi?”
Resulullah şöyle buyurdu: “Evet , günde yirmi defa ölümü düşünen o dereceye ulaşır.
Şüphesiz ki bir hasta günde yirmi defadan fazla ölümü düşünür. Bunun için bazı kimseler hasta olduklarında hiç ilaç kullanmamışlardır. Resulullah böyle bir dereceye muhtaç olmadığı için ilaç kullanmıştır.

Tevekkül hastalığın sebeplerinden kaçınmamayı gerektirmez. Hz. Ömer’in Şam’a veba hastalığı bulunduğu için girmediğini kader konusunda anlatmıştık.

Kaynak : Kimya-i Saadet – İmam Gazali

Posted in Diger Konular, GENEL KONULAR | Etiketler: | 1 Comment »

Hergün Böcek Yediğinizin Farkında mısınız ?

Posted by Site - Yönetici Mart 1, 2015

grinding-cochineal-on-metate_living-textiles-of-mexico

Hergün Böcek Yediğinizin Farkında mısınız ?

Hemen herkesin sofrasında vişne reçeli bulunmuştur. Çilekli pasta, kola, gazoz, vişne suyu, dondurma, kırmızı renkli sakızlar, çikolatalar, vesaire… Bunlar, hemen her gün tükettiğimiz gıdalar… Bu ürünlerin çoğunun; hiç bilmediğimiz ortak bir özelliği var: Böcek kanından üretilen bir katkı maddesi içermeleri. Karmin; Cochineal adlı böceğin kanı da dahil tüm vücudundan elde edilen bir katkı maddesi. Bazı ilahiyatçıların domuz eti kadar haram olduğunu belirttiği bir katkı maddesi.

ETİKETİNDE “E120” YAZIYORSA BÖCEK YİYECEĞİNİZİ BİLİN

Karminik Asit adlı katkı maddesi, kaktüsleri mesken edinmiş bir böcek türünden elde ediliyor. Karmin böceği, kaktüs bitkisine kene gibi yapışarak hayatını sürdürür. Meksika’da bu iş için özel Karmin tarlaları kurulmakta, böcek ve larvaları üreticilerce toplanarak gıdalarımıza katılmak üzere toplanmakta…

Karmin böceğinin vücut ve yumurtalarından elde edilen ‘Karminik asit’in, Avrupa Birliği EC kod sistemindeki karşılığı E120. Gıda endüstrisinin kırmızı renklendirici olarak kullandığı bu böceğin kanı, bedeni ve larvaları saf renklendirici (E120i) ve ham ekstrakt (E120ii) şeklinde pazarlanmakta.

BİR KİLO KARMİN İÇİN 160 BİN BÖCEK

Karminik Asit’in üretimi sırasında, böcekler, kurutulduktan sonra iki şekilde öldürülüyor; sıcak suya daldırılarak yahut buhara maruz bırakılarak.
Üretimdeki metot farklılıkları veya böceğin farklı türleri, kırmızı, mor ve pembe renk tonlarının oluşmasına neden oluyor. Bir kilo boya elde etmek için, 150-160 bin böcek gerekiyor.

ÇOCUĞUNUZA BÖCEK YEDİRİR MİSİNİZ?

800px-Cochenille_z02

Karminik asit yapımında kullanılan böcek: Koşineal

Karminik Asit adlı katkı maddesi; gıda, ilaç, tekstil ve boya sanayi gibi birçok endüstride kullanılmakta. Dondurma, sakız, süt ürünleri, pasta ve kekler, şekerler, jelâtinli tatlılar, çikolatalar, soslar, salam ve sosisler, reçel ve marmelatlar, kola ve gazozlar, vişne suyu gibi çok sayıda yiyecek ve içeceğin yanı sıra; evlerimizin duvar boyalarında ve halısında, üzerimizdeki yahut bir cilt bakım ürünlerinde, ruj, pudra ve allıklarda, merhemler ve kozmetik ürünleri ile deterjanlarda da karşımıza çıkabilmekte.

HİPERAKTİVİTE, ASTIM, EGZAMA, UYKUSUZLUĞA YOL AÇIYOR

Alanında oldukça sabıkalı olan Amerikan İlaç ve Gıda Dairesi FDA, hemen her türlü katkı maddesini güvenli bulduğu gibi Karmin’i de güvenli bulmakta. AB örgütü olan EFSA ise Karmin’e karşı alerjik reaksiyonlarda artış olduğunu duyurdu.

İngiliz Gıda Standartları Ajansı FSA (Foods Standard Agency); astım ve alerjik reaksiyonlara neden olduğunu, bazı insanlarda da alerjik reaksiyonların en şiddetlisi olan ‘anafilaktik şok’a yol açtığını rapor ediyor.
Michigan Üniversitesi’nden Dr. Baldwin başkanlığındaki bir heyet, Karmin’in anafilaksi olarak bilinen ciddi bir alerjik reaksiyona neden olabileceğini ispatladı. CSPI bu reaksiyon tedavisinin hastanede yatarak yapılması gerektiğini söylüyor.

Corinne Geuget, Additifs Alimentaires adlı eserinde, Karmin’in neden olduğu riskleri şu şekilde sıralıyor: “Hiperaktivite, astım, egzama ve uykusuzluğa neden olduğu kanıtlanmıştır. Karsinojenik (yani kanser gelişmesine yol açma) ve mutajenik (mutasyona neden olma veyahut da insan bedeninde biyolojik değişim)e neden olabilir. Üreme sistemi ve metabolizma üzerindeki uzun vadeli yan etkileri konusunda henüz bir araştırma yapılmamıştır.”

Yaygın sonuç ise; özellikle çocuklar başta olmak üzere bazı kişilerde hiperaktivite artışına neden oluyor. Birçok batılı kaynak; Müslümanlar, Museviler ve vejetaryenlerin sakınmalarını önerirken, bizdeki bazı ilahiyatçılarda birbirlerinden farklı düşünüyor.

Karmin alternatifi var mı?

Böcekten elde edilen renk pingmentinin en iyi ve en sağlıklı alternatifi; üzüm kabuğu.
(kemalozer.com/ Bugün Kaç Böcek Yediniz?)

KURAN’A GÖRE HARAM

Dactylopius_coccus_Masca_2-1024x768
Karmin’in dinen caiz olup olmadığı din adamları tarafından tartışılan bir konu. Mâide Suresi 3.ayette Cenab-ı Hak açık ve net bir şekilde, “Kan yemek Müslümanlara haram kılınmıştır” buyuruyor. Lakin bazı din adamları, Karmin içeren maddelerin haram olmadığını söylüyor.
Bu tezi savunanlar, üretim esnasında, böceğin kanının kullanılmadığı yahut kurutulma gibi işlemlerle kanın bazı mezheplere göre haram olma özelliğini yitirdiği’ görüşünü gerekçe olarak gösteriyorlar.

Mesela, Prof. Dr. Faruk Beşer, birçok üründe renklendirici ve tatlandırıcı olarak kullanılan Karmin maddesinin, İslam’a göre doğrudan doğruya haram denilemeyeceğini belirtip; “Hanefi kurallarına göre ‘mekruh’ yani hoş olmayan, olmaması gereken. Yani kullanmak sakıncalıdır” diyor.

BİRÇOK BATILI KAYNAKTA KARMİN’İN KAN İÇERDİĞİ YAZIYOR

COCHINEAL_Dehydrated_COCHINILLA

Lakin bu konuda araştırma yapan mütehassıslar, böcekten katkı maddesine dönüşüm süresinde, Koşineal ismiyle de adlandırılan böceğin kanının kullanılmamasının imkânsız olduğunu belirtiriyor.

Bu hususta uzun süren bir araştırma yapan ve “Yediklerimizin İçinde Ne Var?” adlı kitabında Karminik asit konusuna yer veren Gıda Hareketi Başkanı Kemal Özer, Konu ile ilgili bir makalesinde: “Bilgilerimi tazelemek için yaptığım literatür taramasında, birçok batılı kaynağın, bu böceğin (böcekten elde edilen maddenin) kan içerdiğini özellikle belirttiğini bir kez daha gördüm.” Diyor.

Din âlimi Rıfat Oral Hoca ise, ‘böcek yemek; Maliki mezhebine göre caiz, fakat Hanefi, Şafii ve Hambeli mezheplerine göre ise caiz değil’ diyor. Böcek kan içeriyor ve sağlık açısından sakıncalı ise helâl denilemeyeceğini de sözlerine ekliyor.

İlmi Araştırmalar Merkezi (İLAM) Görevlisi Dr. Ahmet Hamdi Yıldırım’a, “Hayvan kanının aktarıldığı gıda helal midir haram mı?” diye sorduk. İşte yanıtı:

Kemal Özer İslam ve İhsan İçin Anlattı

KARMİN İLE DOMUZ YEMEK ARASINDA FARK VAR MI?

Gıda Güvenliği Hareketi Derneği Başkanı Kemal Özer’e sorduk;
Karmin böceğinin kanından yapılan “Karminik asit” adlı gıda katkı maddesi, bugün, dondurmadan sakıza, süt ürünlerinden salam ve sosise kadar birçok yerde kullanılıyor ve bolca tüketiliyor. Kur’an’da, domuz eti yemenin haram oluşu kadar kan tüketmek de haram kılınmıştır. Bu minvalde domuz eti yemek ile ‘karminik asit’ kullanılan ürünleri tüketmek arasında bir fark var mı? Bu husustaki yorumlarınız nelerdir?

Bu durumda Karmin maddesi elde edilirken, böceğin kanı olup olmadığı önemli. Bu böceği yemenin caiz olup olmadığı sorularına cevap üretmek gerekir. Ben fıkıhçı değilim ve bu hususta sorununda doğru muhatabı değilim. Ancak bu madde, bir minik canlının kanı da dâhil tüm bedeninden elde ediliyor.

TABAĞINIZA BÖCEK KOYSALARDI YER MİYDİNİZ?

karmin_cochineal

Şimdi insanlar kendine şu soruyu sormalılar; “Bu böcek tabağıma konulsaydı yer miydim?” Cevapları evet ise soruyu bu konuda bilgili bir âlime sorsunlar. “Hayır yemem” diyorlar ve cevaplarında da samimi iseler bu böcekten elde edilmiş tozu da yememeleri gerekir.

GİMDES KARMİNLİ GIDALARA HELAL SERTİFİKASI VERMİYOR

Helal gıda sertifikası veren kurumlardan biri olan GİMDES, resmi web sitesinde şu açıklamayı yapıyor;
“Gimdes’in Gıdalarda İzin Vermediği Üç Katkı Maddesi Sucuk, salam, sosis gibi et ürünlerinde; patates, mısır cipsi, hazır çorba, bulyon gibi ürünlerde kullanılan; Sodyum Nitrit ve Nitrat, Monosodyum Glutamat (MSG) ve Karmin Katkı Maddeleri”

YILDA EN AZ 500 GR. BÖCEK YEDİRİYORLAR BİZE

bocek_boyasi_konusuna_aciklama_geldi_h14139
Hollanda’da Wageningen Üniversitesi’nden Entomoloji Profesörü Marcel Dicke, geçen yıl yaptığı açıklamasında işlenmiş gıda tüketen herkesin bir miktar böcek yediğini de anlatıyor: “Dünyanın herhangi bir yerinde işlenmiş besin maddesi tüketenler zaten böcek yemiş oluyorlar. Bunun miktarı da yılda yaklaşık 500 gram. Domates sosu, fıstık ezmesi ya da ekmek gibi işlenmiş tüm gıdalarda böcek vardır”

KARMİN’İN TARİHİ

Indian_collecting_cochineal

Karmin, zaten daha önce, Orta ve Kuzey Amerika’daki Aztek ve Maya aşiretleri tarafından boya maddesi olarak kullanılıyordu. Karmin, altın ile kıyaslanabilecek kadar değerli bir ticari maldı. Şehirler Koşineal çantalarını Tenochtitlán’ın başkentine gönderirler ve böylece imparatorluğun yıllık gelirine katkıda bulunurlardı. Orta Amerika’nın İspanyol fatihleri, boyanın değerli olduğunu görünce, Avrupa’da o zaman kullanılan boyalardan daha iyi boya maddesi üretmeye başladılar.

KARDİNALLERİN ELBİSELERİ KARMİN İLE BOYANDI

kosnil2

Üretilen bu boya Avrupa’da daha çok popüler oldu ve genel olarak kozmetik, tekstil ve az miktarda gıdalarda kullanılmaya başlandı. Romalı Katolik Kardinallerin elbiseleri Karmin ile boyandı. Aynı zamanda İngiliz askerlerinin ceketleri de bu boya ile boyatıldı.

Karmin, Londra ve Amsterdam Ticari Mal Değiştirme Merkezi’nde düzenli olarak ticaret edilen ve fiyatı yüksek olan bir üründü. Birçok Avrupalı onun nereden geldiğini bilmiyordu. Amerikalı sömürgeciler, Karmin boyasını Meksika’dan direkt olarak getirmek yerine, Avrupa’dan satın alırlardı. 19. yüzyılda, böcekler Kanarya Adaları tarafından ithal edildi ve büyük oranlarda üretimleri yapıldı; Böylece Meksika tekeli sona erdi.

1868’de Kanarya Adaları altı milyon pound (yaklaşık 420.000.000.000 böcek) ihraç etti. Tekstil boya maddesi olarak kullanılmasının yanı sıra Karmin, gıdalarda da yaygın olarak kullanılmaya başlandı. Kek, bisküvi, içecekler, reçel, dondurma, sucuk, börek, kurutulmuş balık, yoğurt, elma şarabı, maraska kirazı ve domates ürünleri Karmin ile parlatıldı. sakız, hap ve öksürük pastili olarak da kullanıldı. (en.wikipedia.org/wiki/Cochineal)

Hasılı, şu soruları sormakta yarar var; Tabağınıza bir böcek konulsa bunu yer miydiniz? “Bunu yeme sakıncalı” diyenlere “Bunlar önemsiz şeyler takılmamak lazım” deyip afiyetle ağzınıza götürür müydünüz? Ve madem ki kan tüketmek de domuz eti yemek kadar haramdır, ve Karminik asit reçelden, salama, sakızdan, dondurmaya kullanılmakta. Öyleyse Domuz etini yememe de gösterdiğimiz hassasiyeti, vişne reçelinde, çilekli dondurmada vesair E120 kodlu Karminik asit içeren gıdalarda da gösterebiliyor musunuz?

Kaynak: İslam ve İhsan

Posted in Diger Konular, GENEL KONULAR | Etiketler: , , , | 1 Comment »

İlaç Kullanmak Kaza Ve Kaderi Değiştirir Mi?

Posted by Site - Yönetici Şubat 20, 2015

tevekkul,İlaç Kullanmak Kaza Ve Kaderi Değiştirir Mi

İlaç Kullanmak Kaza Ve Kaderi Değiştirir Mi?

Kısa Başlıklar..

İlaç kaza ve kaderi değiştirir mi? …. Devamı alttaki yazıda..

Musa (A.S.): Ya Rabbi, hastalığı yapan ve hastalığı iyileştiren kimdir? …. Devamı alttaki yazıda..

Bir topluluk, Peygamberlerine çocuklarının çirkinliğinden şikayet
etmişlerdi. Şöyle vahiy geldi….. Devamı alttaki yazıda..

Her hastalığın ilacı varmı ? …. Devamı alttaki yazıda..

Hacamat nekadar etkilidir ? …. Devamı alttaki yazıda..

Tevekkül sahibinin uyması gereken altı kural vardır:

1- Kapıyı kilitlemeli, fakat başka tedbirler almağa uğraşmamalıdır. Örneğin kapıyı birkaç kilitle kilitlememeli, komşuların göz-kulak olmalarını istememelidir.
Malik İbni Dinar dışarı çıktığı zaman evinin kapısını bir ipte bağlar ve:
“Eğer köpeğin girme ihtimali olmasaydı, bunu da yapmazdım.” derdi.

2- Hırsızı davet edici değerli eşyaları evde bulundurmamalıdır. Zira değerli eşya hırsızı çalmaya, dolayısıyla da günaha teşvik eder. Ayrıca kendiside “Acaba hırsız çalarmı” diye ves veseye düşer ve huzurlu bir kalp ile ibadet edemez.
Evinde değerli eşya bulundurup çaldıran hem başkasını günaha teşvik etmiş , hemde kendi kalbine ves vese düşürmüş olur.

3- Evden çıkarken: “Eğer hırsız eşyalarımı çalarsa ona helal olsun.” diye niyet etmelidir. Zira hırsız belki fakir olup buna muhtaçtır. Eğer bu malı çalarsa bir daha başkasının malını çalmayabilir. O halde kendi malını başkasının malına feda etmekle hem hırsıza, hemde Müs lümanlara sevgi göstermiş olur. Ayrıca Allah ‘ın takdirinin değişmeyeceğini, üstelik kendisi için de sevap meydana geleceğini düşünmek gerekir. Böyle bir düşünce besleyenin malı çalınması bile eşyasının yedi katı miktarınca sadaka vermesi gibi kendisine sevap yazılır.
Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Bir kimse eşiyle yattığında azletmezse, yani meniyi dışarı akıtmazsa ve çocuk olmasını niyet ederse, ister çocuk olsun, ister olmasın onun için Allah yolunda savaşa gidip şehit düşen bir yiğit sevabı yazılır.” Zira bu kimse kendisine düşeni yapmıştır. Çocuk dünyaya gelse bile hayatı onun elinde değildir.

4- Eşya çalınınca üzülmemeli ve malın gitmesinin kendisi için hayırlı olduğunu bilmelidir. Eğer helal ederse, arkasına düşüp aramamalı, geri verilirse almamalıdır. Ancak almak isterse alabilir. Zira kendi mülküdür ve bu mülk niyet etmekle mülkiyetinden çıkmaz. Fakat tevekkül sahibinin geri alması iyi olmaz.
İbn -i Öme r’in bir devesini çaldılar. Arayıp bulamayınca, “Allah için helal olsun” dedi. Mescide namaz kılmağa gitti. Birisi gelip “Deven falan yerdedir” dedi. İbn-i Ömer onu almak için ayakkabılarını giydi, fakat Allah için helal ettiğini hatırlayınca istiğfar edip yerine oturdu ve şöyle dedi:
“Ben onu Allah için helal etmiştim. Bundan sonra yanına yaklaşmam.“

5- Zâlime ve hırsıza beddua edilmemelidir. Zira beddua ile hem tevekkül, hem de zühd bozulur. Çünkü elinden çıkan şeye üzülen zahid olamaz.
Rebi’ ibni Heysem’in çok değerli bir atını çaldılar. “Çalınırken gördüm.” dedi. “Peki, gördüğün halde niçin ses çıkarmadın” diyenlere şu cevabı verdi: “Ondan daha çok sevdiğimle beraberdim. O’ndan ayrılamadım.”
Oradakiler hırsıza beddua ettiler. “Beddua etmeyin, atımı ona helal ettim.” dedi.
Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
” İnsan kendisine haksızlık yapana beddua eder, kötü konuşursa, bütün hakkını almış olur. Hatta haksızın hakkı da ona geçebilir.“

6- Hırsıza, günah işlediğinden dolayı azap çekeceği için acımalıdır.
Kendisinin haksızlık yapan değil de, yapılan olduğuna şükretmelidir.
Dinine noksanlık geleceğine, malına geldiğine sevinmelidir. Eğer hırsızın günah işlediğine üzülmezse, insanlara öğütte bulunmayı ve onlara acımayı terketmiş olur.
Bişr-i Hafi’nin eşyasını çaldılar. Ağlamaya başladı. Fudayl bin İyad: “Mal için ağlanırmı?” dedi. Bişr şu cevabı verdi:
“Mal için değil, hırsız için ağlıyorum. Kıyamette azap çekecek.“

4. Derece: Tedavide ve ilaç kullanmakta tevekkül.
İlaç üç çeşittir:
a) Etkisi kesin olan ilaçlar. Açlığı yemekle, susuzluğu su ile tedavi etmek ve ateşi su ile söndürmek gibi. Böyle etkisi kesin olan ilaçları terketmek, tevekkül değildir. Hatta böyle şeylerde tevekkül haramdır.

b) Etkisi kesin olmayıp, zan da edilmeyen, ancak muhtemel olan ilaçlar.
Uğurlu sanarak kullanılan ilaçlar, dağlama gibi. Bu gibi şeylerin tevekkülde yeri yoktur.

c) Yukarıdaki iki derece arasında bulunanlar. Bunların etkileri kesin değildir, fakat kuvvetli zanna dayanır. Damardan kan almak, deriden hacamatla kan aldırmak, müshil almak, soğuk algınlıklarına ve ateşli hastalıklara ilaç kullanmak gibi. Bunları kullanmak haram değildir, fakat terketmek de şart değildir. Bazen kullanmak, bazen de kullanmamak daha iyidir. Bu ilaçları terketmek tevekkül için şart değildir.

Zira, Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Ey Allah’ın kulları, ilaç kullanın.”

Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Her hastalığın ilacı vardır. Yalnız ölüme çare yoktur.”
Peygamberimiz (S.A.V.) sordular:
” İlaç kaza ve kaderi değiştirir mi?”
Peygamberimiz şöyle buyurdu:
“Kaza ve kader insana ilacı kullandırır.“

Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Melekler bana ümmetimin hacamat yapmasını tavsiye ettiler.”

Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Ayın onyedi, ondokuz veya yirmibirinci gününde hacamat yapınki kan artması (tansiyon yüksekliği) sizi öldürmesin. Zira tansiyon Allah ‘ın emri ile ölüme sebep olur.”
Kan aldırmak ile yılanı elbiseden dışarı çıkarmak veya yangını evden uzaklaştırmak arasında fark yoktur. Zira bunların hepsi ölüme sebep olurlar. Tevekkül için bunları bırakmak şart değildir.

Peygamberimiz (S.A.V.) Sa’d ibni Muaz’a damardan kan aldırmasını emretmiştir.
Hz. Ali’nin (R.A.) mübarek gözü ağrıyınca, taze hurma yememesini, pancar yaprağı, yoğurt ve pişmiş arpa yemesini buyurdu.

Peygamberimiz her gece gözlerine sürme çekerdi, her ay hacamat yapardı ve her yıl şurup içerdi. Vahiy geldiği zaman başı ağrıdığı için kına vururdu.
Bir yeri yaralandığında üzerine kına sürerdi. Bazen bir şey bulamayınca da toprak koyardı. Bunun gibi rivayet ler çoktur.

Musa (A.S.) hastalandı. İsrailoğulları ona, şu ilacı kullanın dediler. Musa (A.S): “İlaç almam. Rabbim beni iyileştirir.” dedi. Sonra hastalık iyileşmeyip uzun sürdü. İsrailoğulları: “Bu hastalığın ilacı denenmiştir. Kullanırsan hemen iyileşirsin” dediler. Musa (A.S.) yine: “İlaç almam” dedi. Hastalık sürdü. Sonunda şöyle vahiy geldi: “Büyüklüğüm hakkı için, ilaç almazsan, iyileştirmem.” Bunun üzerine Mus a (A.S.) nın kalbine bazı kuşkular girdi. Yine vahiy geldi: “Tevekkülünle benim hikmetimi bozmakmı istiyorsun?“

İlaçların iyileştirmesi, Allah’ın bir hikmetidir.

Zayıflıktan şikayet eden Peygamberlerden birine şöyle vahiy geldi: “Et ye, süt iç.“

Bir topluluk, Peygamberlerine çocuklarının çirkinliğinden şikayet etmişlerdi. Şöyle vahiy geldi: “Ümmetine söyle, çocuğu olacak kadınlar, ayva yesin.” Bunun üzerine kadınlar gebe iken ayva, çocuk olunca da hurma yerlerdi.

Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, Yüce Allah ilacı, iyileştirmek için sebep yapmıştır. Ekmek ve suyu doyurmaya sebep yaptığı gibi. Bütün sebepleri yaratan, bunlara etki ve kuvvet veren Yüce Allah’tır.

Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Musa (A.S.): Ya Rabbi, hastalığı yapan ve hastalığı iyileştiren kimdir? dedi. Yüce Allah: “Her ikisini de yapan benim.” buyurdu. Mus a (A.S.): “O halde doktora ne gerek var?” deyince, Yüce Allah şöyle buyurdu: “Onlar, şifa için yarattığın sebepleri bilir ve kullarıma verirler. Ben de onlara bu yolla rızık ve sevap veririm.“

Sonuç olarak hastalanan , doktora gidip ilaç kullanmalıdır. Ancak iyileşmeyi doktor ve ilaçtan değil, Yüce Allah’tan istemelidir. İlaç içip de iyileşmeyen ve ölen insan az değildir.

Kaynak : Kimya-i Saadet – İmam Gazali

Posted in Diger Konular, GENEL KONULAR | 1 Comment »

Un ve ekmek

Posted by Site - Yönetici Ocak 5, 2015

ekmek,ekmegin faydalari,ekmek neden yapilir, ekmekteki katki maddeleri,katkilar,E-471,ekmek,Un ve ekmek

Un ve ekmek

Eski ABD Tarım Bakanlığı Müsteşarı ve BM Dünya Gıda Programı icra Direktörü Catherine Bertini içinde bulunduğumuz durumu şöyle özetliyor: ?Gıda güçtür! O’nu davranışları değiştirmek için kullanırız. Bazıları bunu rüşvet olarak adlandırabilir. Özür dilemiyoruz!?

Ekmek, özellikle Anadolu insanının vazgeçilmezler listesinin ilk sırasında. Sağlıklı ve besleyici bir ekmek, öğütülme dışında hiçbir işleme tabi tutulmamış ?tam buğday unu?ndan yapılır. En besleyici un; karışık buğday türlerinin, hiçbir işleme tabi tutulmadan ve kepeği de ayrıştırılmadan değirmende öğütülmesi ile elde edilen undur.

Bugün çoğu fırın, ‘benzoil peroksit’ gibi kanserojen katkı maddeleri ile beyazlatılan ve ?beyaz un? olarak adlandırılan kalitesiz ve kepeksiz unları kullanır. ‘Kepekli ekmek’ diye satılan ekmekler, kalitesiz unlara dışarıdan kepek eklemesi ile elde edilir ki; bu durum besin değerini düşürdüğü için asla önerilmeyen bir yöntemdir. Çoğu fırında hijyen kurallarına dikkat edilmeden; içeriğini üreticilerin, satıcıların hatta akademik çevrelerin bile bilmediği, sayısı otuzları bulan karışımlardan elde edilen katkı maddeleri eklenmiş ekmekleri(!) üretiyor.

Bu ekmekler, insanları beslemek bir yana ?gizli açlık? çekmelerine, alerjenlerden kansere kadar sayısız hastalıklara neden olmakta.

Bu ve zikredilmemiş pek çok sebepten ötürü, küçük özel değirmenlerden ‘tam un’ alınarak ya da buğday alıp, tam buğday unu yaptırılarak, evlerimizde ekmek makineleri veya başkaca yöntemlerle kendi ekmeğimizi üretmemiz en sağlıklı yol olacaktır. Bize zararsız diye tanıtılan yapay mayaların, farelerin beyinlerinde tümör oluşumuna sebep olduğunu, ekşi mayaların ise insanı hızlı yaşlandırdığını ve bağırsakların emilimini geri iterek zarar verdiğini göz ardı etmemeli. En azından hazır mayalar yerine önceki hamurdan ayrılan ve buzdolabında saklanan ekşi mayaların kullanılması da, sağlık açısından önemli.

Bunun yanı sıra günümüzde bakkal ve marketlerde ambalajsız biçimde satılan ekmeklere sayısız el ile temas ediyor. Bu temas sonrası bulaşan mikropların toplum sağlığını nasıl tehdit ettiğini, en başta bu ülkenin yöneticileri bugüne kadar hiç dert edinmedi. Makarnayı ekmekle tüketen ve günlük besin ihtiyacının yüzde 55’ni ekmekten sağlayan bir toplumun ekmek kalitesinden daha öncelikli bir sorunu olabilir mi? Elbette olmamalı. Lakin vakıa odur ki, bu ülkenin çözüme kavuşturulması gereken en önemli sorunu, yine ekmektir ve çözüme yönelik ne Tarım ne de Sağlık Bakanlıklarında hiçbir çaba görmemekteyiz.

Türkiye’de bir kişi, günlük ortalama 400 gr ekmek tüketiyor. Ancak ekmeğin kalitesizliği ve sağlıksız şartlarda üretilmesi yetersiz beslenme sorunu ortaya çıkardığından, hemen herkes potansiyel hasta konumuna düşüyor. Bu durum başta ilaç firmaları olmak üzere sağlık sektörünü mutlu etmeye elbette yetiyor.

Devletin çözüm üretemediği kalitesiz, niteliksiz ve ambalajsız ekmekleri tüketmediğimiz zaman, sektör kendi çıkarı hesabına bu sorunu çözmek zorunda kalacaktır. İnsan dışındaki canlılar, önüne konan her şeyi tüketmez. Çünkü diğer canlılar fıtratın dışına çıkıp isyan ederek kendi kendilerine zarar vermiyorlar. Lakin ?akıllı? olan bunun farkında değil!

Öte yandan hayatın her alanına müdahil bir dinin ekmekle ilgili bir çözümünün olmaması düşünülemez. Ancak Müslümanların önemli bir kısmı buna merak bile ediyor değil. Halbuki hayatın her alanına müdahil bir dinin ekmek gibi bir nimete yönelik çözümünün olmaması mümkün olabilir mi?
O halde ekmek konusunda birkaç Hadi Şerif’i naklederek konuyu daha iyi anlamaya çalışalım. ‘Resulüllah s.a.v. hiç kepeksiz undan yapılmış beyaz ekmek yedi mi?’ sorusuna Sehl İbn-u Sa’d r.a. ?Hayır! Resulüllah s.a.v., Allah’ın O’nu peygamber olarak gönderdiği günden ölünceye kadar hiç beyaz ekmek görmedi’ cevabını verirken ‘Elekleriniz var mıydı?’ sorusuna ise ‘Hayır! dedi. (Buhari, Et’ime 22, 10; Tirmizi, Zühd 38, (2365))

Resul-i Ekrem s.a.v. ?Annemden sonra annemdir? buyurduğu Ümmi Eymen r.a.’nın anlattığına göre: ‘Kendisi bir unu eleyip ondan Peygamber s.a.v. için ekmek yapmıştır. Resülullah: ‘Bu nedir?’ diye sormuş, O da: ‘Bu bizim diyarda yaptığımız bir yiyecektir. Ben ondan sizin için bir ekmek yapmak arzu ettim’ demiştir. Efendimiz de: ‘Şu eleyip ayırdığın kepeği, öbürüne un kısmına geri kat, sonra yoğur ve ekmek yap’ buyurmuştur.? (Kütüb-i Sitte 6984)

Hz. Aişe r.a. annemiz anlatıyor: ‘Resulüllah s.a.v. odama girmişlerdi. Düşmüş bir ekmek parçası gördüler. Hemen onu alıp silerek yediler ve: ?Ey Aişe! Kıymetli olan ekmeğe hürmet et! Zira şu ekmek, bir kavme nefret edip kaçmışsa bir daha dönmemiştir? buyurdular.? (Kütüb-i Sitte 6990)

Ekmek sorunu çözen ülkelerin sağlık sonunu büyük oranda çözmüş ve koruyucu hekimlik alanında başarılı ülkeler olduğunu ve de kepeksiz olması nedeniyle B12 vitaminin eksikliği ile beyazlatılmış ekmek yüzünden şeker hastalığındaki artışları göz önüne alırsak Hz Peygamber s.a.v. tavsiyelerinin önemi açıkça anlaşılıyor olmalı.

Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı A.B.D. akademisyenlerince ?Ekmek fırınlarının yönetmeliklere uygunluğunun değerlendirilmesi? başlıklı 136 fırın üzerinde yaptıkları denetim ve inceleme raporunda yer alan bulgular dikkat çekici olmasının yanı sıra ürpertici de.

Rapor özetle ?Ekmek, Türkiye’de insan beslenmesindeki başlıca gıda maddesidir. Vitamin B, proteinler ve mineraller içerir. Ayrıca ekmek iyi bir enerji kaynağıdır. Ülkemizde ekmeğin hijyenik koşullarda üretimi konusunda birçok eksiklik bulunmaktadır. Yapılan tüm denetimler ve uygulanan cezalar durumun düzeltilmesi konusunda yetersiz kalmaktadır. Tanımlayıcı tipteki bu araştırmanın amacı, fırınların yönetmelik hükümlerine uygun olup olmadığını belirlemek ve sorunları tanımlamaktır. Araştırma sonucunda 136 fırından 92’sinin (%67,6) ruhsatlı, 44’ünün (%32,4) ruhsatsız olarak faaliyet gösterdiği tespit edilmiştir. ruhsatı olan fırınların (sadece) %6,5’i (7 fırın) denetim sonuçlarına göre sorunsuz olarak bulunmuştur. Faaliyeti durdurulması gereken fırın sayısı ruhsatlı fırınların yarısını (%50,46) oluşturmaktaydı. Araştırma sonucunda ruhsatsız olarak çalışan fırınlar saptanmıştır. Fırınların çoğunun yönetmeliklere uygun olmayan şartlarda üretim yaptıkları tespit edilmiştir? demekte.

Diğer taraftan ekmeklere eklenen E472a-f kodlu ‘Mono ve Digliserid Diasetil Tartarik Asit Esterleri’nin bitkilerin yanı sıra hayvanlardan da elde edilmekte. Bazı profesörlerimizin özensiz aklama fetvasını görmezlikten gelerek bu katkı maddesinin domuz menşeli olma ihtimali belirtmekte yarar var. Bu durumda bu katkı maddesini şüpheli hale getirmeye yetmekte.

Hollanda Wageningen Üniversitesi web sitesinde E472a-f kodlu katkı maddesini kaynağını için ?Gliserol, doğal yağ asitleri ve diğer organik asitlerden (asetik, laktik, tartarik, sitrik) üretilen sentetik yağ esterleridir. Yağ asitleri genelde bitkisel kökenlidir. Fakat hayvansal kaynaklı yağ asitleri de kullanılabilir. Hayvansal yağların (domuz yağı gibi) kullanımı dışlanamaz. Bundan dolayı; birtakım gruplar, örneğin, etin yanı sıra süt ve süt ürünleri de yemeyen vejeteryanlar, Müslümanlar ve Yahudiler bu ürünlerden uzak durmalıdır? bilgi ve uyarılarını yapmakta. ‘Bizim kattığımız bitkiseldir’ diye beyan edenleri sözlerinin muteberliğinin tartışmalı olduğu bir çağda kazar sizin.

Son olarak ekmekler genetik mühendisliğinin en kolay sirayet edebileceği ürünlerden biri olduğunu belirtmeli. Gerekçesi ne olursa olsun tam undan üretilmeyen, endüstriyel katkı maddeleri eklenmiş ekmeklerden özellikle de E472 kodlu katkı maddesi ile amylase, dough, catalase, conditioner ve lactase gibi maddelerin şerlerinden emin olabilmek için uzak durmalı.

Kemal Özer

Posted in Diger Konular, GENEL KONULAR | Leave a Comment »

Soğuk havalardan korunmanın ilacı bulundu

Posted by Site - Yönetici Aralık 30, 2014

Pekmez,pekmezin faydalari,pekmez neye faydalidir,pekmezin sifalari,Soğuk havalardan korunmanın ilacı bulundu.

Soğuk havalardan korunmanın ilacı bulundu.

Pekmez soğuk kış günlerinde vücudumuzu hastalıklardan korumaya vesile oluyor, vücuttaki direnci artırıyor hem de üşümeyi önlüyor.
Beslenme ve diyet uzmanı, pekmez için, “Özellikle içerisinde demir var. Demir metobolizmamız için çok önemli. Magnezyum çinko gibi mineraller var.
Aynı zamanda da tatlı tadı olduğu için hem vücudumuzun dengesini sağlar hem de kaliteli sağlıklı bir tatlı diyebiliriz pekmez için.” ifadelerini kullanıyor.
Pekmezin, iştah problemi olan çocuklara, öksürük şurubu gibi günde bir iki tatlı kaşığı verilebileceğini söyleyen beslenme uzmanı, “Tahinle karıştırdığımızda, tahinde omega 3 asiti ve doymamış yağ asiti ciddi bir miktarda var.
Pekmezle birlikte olduğu zaman çok faydalı bir yiyecek.” diyor.
Peki, bu besini nasıl tüketmek gerekiyor?
Sabah aç karnına pekmez içimini çok önerilmiyor.
Aç karnına, kan şekeri düşükken direk pekmez almak, kan şeker dengesini bozabileceği gibi çok faydalı da olmayabiliyor.
Pekmezin öğünle birlikte yenmesi, meşrubat gibi suyla karıştırılıp yemeklerde kullanılması çok daha dengeli bir kullanım sağlıyor.
Gebelikte bebek gelişimi ve anne adayları için çok faydalı bir besindir.
Sabahları içeceğiniz iki yemek kaşığı pekmez, vücudunuz için çok değerli ve çok önemli olan 2 miligram demir, 80 miligram kalsiyum ve 58 kcsal enerji ihtiyacını karşılar.
Havalardaki ani soğuma ile birlikte soğuk algınlığına bağlı enfeksiyonların sayısı artmaktadır, Uzmanlar böyle havalarda vücudunuzun sıcaklık dengesini korumak için pekmez tüketmenizi tavsiye ediyorlar.
Her şeye el atan sahteciler pekmez de yapıyorlar.
Uzmanlar glikoz ve şekerle pekmez üretip gerçekmiş gibi satanlara dikkat çekiyorlar.
Hangi tür olursa olsun, üzüm, dut veya benzeri olabilir, pekmezin elde edildiği meyvenin belli bir fiyatı var. O fiyatla mukayese edilmeyecek kadar ucuza satılan pekmezler konusunda dikkatli olmak gerekiyor.

Posted in Diger Konular, GENEL KONULAR, Uncategorized | Etiketler: | Leave a Comment »

Kestane Faydaları Nelerdir?

Posted by Site - Yönetici Aralık 23, 2014

Kestane Faydaları Nelerdir

Kestane Faydaları Nelerdir?

Bu leziz yemiş, sağlık açısından da birçok fayda sağlar. Hastalıklara karşı koruma sağladığı gibi diyet ürünü olarak da kullanılabilir. İşte kestanenin faydalarından bazıları:

1-Ateş düşürülmesine yardım eder.
2-Sakinleştirici özelliği vardır, stresin giderilmesine yardım olur.
3-Hücrelerin yaşlanmasına karşı savaşır. Hücrelerin erken yaşlanmasını engeller.
4-Detoks özelliği vardır. Vücudu toksinlerden arındırır.
6-Mideye karşı da faydalıdır.
7-Yüksek miktarda selenyum ve B1, B2, E vitaminleri içerir.
8-Beyin için birçok faydası vardır. Unutkanlığı ve alzheimer’ı önlemeye yardım eder.
9-Kolesterolü düzenler.
10-İshali önler.
11-Birçok kanser türünün önlenmesine yardım eder. Özellikle akciğer kanserinin önlenmesine yardımcıdır.
12-Kan basıncını düşürür.
13-Kansızlık yani anemiyi önlemeye yardım eder.
14-Tok tutucu özelliği sayesinde sık sık yemek yemeyi engeller.
15-Bağışıklık sistemini güçlendirir. Bu sayede hastalıklara kolay yakalanmayı önler.
16-Kalp hastalıklara yakalanma riskini azaltır. Kalbi korur.
17-İçerdiği selenyum sebebiyle prostat kanseri ile mücadeleye yardım eder.
18-Cinsel isteği arttırır. Afrodizyak etkisi vardır.
19-Halsizlik ve aşırı yorgunluk durumlarında da enerji verir.
20-Güçlü bir antioksindandır.
21-Kasları ve kemikleri güçlendirir.
22-Dişlere de fayda sağlayarak dişleri kuvvetlendirir.
23-Koroner arter rahatsızlığına iyi gelir.
24-Felç geçirme riskini azaltır.
25-Lineoleik asit açısından oldukça zengindir. Bu yüzden de birçok
hastalığın önlenmesine yardım eder.
26-Meyvenin kendisi kadar kabukları da şifa dağıtır. Kabuklar kaynatılır ve ilaç olarak kullanılabilir.

Kestane Nasıl Kullanılır?

Bu leziz yiyecek öncelikle kestane şekeri olarak tüketilir. Özellikle Bursa’da yoğun şekilde üretilmesiyle meşhurdur. Taze olarak da yenilebilir. Haşlanabilir veya kestane kebap olarak da hazırlanabilir. Haşlanması için kabuğuna bir çizik atılır. Çizilen yerden kolay haşlanma sağlanır. Ayrıca günümüzde pastaların yada keklerin içine de eklenerek kullanılıyor. Özellikle pastalarda oldukça yoğun olarak kullanılarak birçok kişi tarafından sevilerek tüketilir.

Kestane balı da günümüzde oldukça popüler bir yiyecektir. Arılar tarafından kestane çiçekleri üzerinde üretilen bu bal, sağlık açısından da oldukça faydalıdır. Bu bal sadece belirli bölgelerde belirli illerde üretilebilir. Birçok hastalığın önlenmesinde de kullanılır.

Zararları Nelerdir? Kimler Kullanmamalıdır?

Şeker hastaları bu bitkiyi tüketmemelidir. Ayrıca yüksek tansiyon yani hipertansiyon hastaları da bu bitkiyi yememelidir. Damar sertliği şikayeti olan kişilere de zarar verebilir.

Tabii bir de at kestanesi var. Bu çeşit yenilirse yarar yerine zarar sağlayabilir. Bu yüzden bu çeşidi tüketmemeye dikkat edin. Özellikle ağaçlardan kolaylıkla elde edilebilir fakat yenmez.

.

Posted in Diger Konular, GENEL KONULAR | Etiketler: | Leave a Comment »

DÜNYA SÜRGÜNÜ YAŞADIK

Posted by Site - Yönetici Aralık 15, 2014

aidin_salih-jpg20141109202437

Sürgün hayatta hep yanımdaydı

Özbekistan Halk Hareketi Lideri Muhammed Salih, geçtiğimiz günlerde vefat eden eşi Dr. Aidin Salih’i Yeni Şafak’a anlattı. “Yaşadığımız sürgün hayatta eşim hep yanımda oldu” diyen Salih, eşinin herkese hizmet ettiğini, fakat yaşamı boyunca kendisine hizmet ettirmediğini söyledi.

Geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden Dr. Aidin Salih’in (71) son anlarını ve uzun yıllar süren evliliklerini, eşi Özbekistan Halk Hareketi Lideri Muhammed Salih anlattı. 40 yıllık evliliklerinde sevgi, saygı ve vefanın hâkim olduğunu söyleyen Muhammed Salih, uzun yıllar yaşadıkları sürgün hayatında eşinin her zaman destekçi olduğunu belirtti. Eşi Aidin Salih’in son günlerinde metaneti asla kaybetmediğini anlatan Muhammed Salih, “Eşim talebelerinin gözyaşları arasında vefat etti” dedi.

DÜNYA SÜRGÜNÜ YAŞADIK
İstanbul’a ilk olarak 1993 yılında Turgut Özal’ın daveti ile geldiklerini dile getiren Muhammed Salih, “Özal ile akşam 20.30’da randevumuz vardı. Fakat yanına gideceğimiz günün sabahı Özal vefat etti” diye anlattı. İstanbul’da 1 yıl kaldıktan sonra, sınır dışı edildiklerini, Abdullah Gül’ün daveti ile 1996 yılında tekrar döndüklerini, ancak 1 yıl sonra tekrar çıkarıldıklarını anlatan Salih, hayatlarının sürgün şeklinde geçtiğini ifade etti. 1999 yılında Norveç’in ardından ABD’nin kendilerini mülteci olarak kabul ettiğini anlatan Salih, 2005 yılında Recep Tayyip Erdoğan’ın kendilerine kapı açtığını belirterek, “2005’ten beri Türkiye’de sorunsuz yaşıyoruz. Sürgün hayatımız İstanbul’da başladı, İstanbul’da bitti.” dedi.

BAŞARDI VE GİTTİ
“Eşim, ‘Ben artık görevimi bitirdim ve gideceğim. Arkamdan ağlamayın, dua edin’ diyerek hayata veda etti diyen Salih, eşinin mezarını da kendisinin seçtiğini aktardı. Salih, “Son günlerinde su içemiyordu fakat ‘inşallah içecek çok sularımız’ olur diye sürekli dua ederdi. Defin yapıldıktan 2 gün sonra eşimin mezarının yanına çeşme yapıldı” dedi. “İbn-i Sina hayranıydı” dediği eşi için Salih, “Modern tıpta kullanılan bazı yöntemlere karşı çıkardı. Sağlıklı yaşamın, doğanın bozulmadan olacağına inanırdı. Ardında sağlıklı bir ilim bıraktı. Ömrünü insanlığa adadı, başardı ve gitti” dedi.

Hiç şikayet etmedi

Muhammed Salih eşinin vefatının ardından kaleme aldığı yazıda şunları yazdı: 2Yârimi İstanbul Anadolu yakasında Karacaahmet mezarlığına defnettim. Hüzünlü şiirlerimin kahramanı olmuş bir hanımefendiyi İstanbul topraklarına gömdüm. Sabır timsali idi. 40 yıl yaşadım onunla. Hayatımızda hep zorluklar vardı, ben ona haksızlık ettim, zulmettim. O ise tüm bunları metanet ile karşıladı. Dudaklarından bir kez olsun şikayet çıkmadı, kızmadı, beddua etmedi. Gözyaşlarını gizledi, bize ise masum çehresi ile yüzlendi. Benim kusurlarımı çocuklarımdan, çocuklarımın kusurlarını benden gizledi. Beni onlara, onları bana methetti. Yapmacık değil, hakiki bir tevazu sahibi idi. Herkese hizmet etti ama kimseyi kendisine hizmet ettirmedi. Kralların hanımları onun yanına geldi ama o bundan asla kibirlenmedi. Anadolu’dan gelen yaşlı kadınlara nasıl ilgi gösterdiyse, devlet yöneticilerine de öyle muamele etti; samimiyet ve sabır ile.’

.

Posted in Diger Konular, GENEL KONULAR | 1 Comment »